GÜNDEM

7. Olağan Genel Kurulumuzu Gerçekleştirdik

Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurulu 31 Ağustos 1 Eylül tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi.

Demokratik, katılımcı, ilginin yoğun olduğu, Eğitim-İş kültürüne uygun, barış ve kardeşlik duygusu içerisinde coşkulu bir genel kurul yaşandı.
Genel Kurula, CHP Genel Başkan Yardımcımları Suat Özçağdaş, Gamze Taşçıer, Yalçın Karatepe, Meryem Gül Çiftçi Binici, CHP Parti Meclisi üyesi Prof. Dr. Armağan Erdoğan, ADD Genel Başkan Vekili B. Safa Yenice, Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Yeşildağ ve MYK Üyeleri, Konfederasyonumuza bağlı sendikaların MYK Üyeleri demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Yoklama ve açılışın ardından Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan Genel Kurul, Divanın oluşturulması ile devam etti. Genel Kurul’da Divan Başkanlığı’nı ilk Eğitim-İş’in Kurucularından Erdal Çalı yaptı.
Sinevizyon gösterisinin izlenmesinin ardından Genel Başkanımız Kadem Özbay açılış konuşmasını yaptı. Konuşma metni şöyle:
Yarınlarımızı emanet ettiğimiz öğrencilerimize,
Emeklerini ve yüreklerini ortaya koyan eğitimcilerimize,
Geleceğimiz olan gençlerimize,
Emeğiyle, gücüyle toplumu dönüştüren,
Her alanda cesurca sesini yükselten,
Umudun ve direncin simgeleri olan,
Gönüllerindeki sevgi ve dayanışma ile bize ilham veren kadınlara, 
Gönüllerinde barış, özgürlük, adalet, kardeşlik büyütenlere
Bilimden aydınlıktan yana bir Türkiye özlemiyle geleceği inşa edenlere
Selam olsun! 

Umuttur ilk adımı attıran,
Karanlığı aydınlığa dönüştüren,
Ekilen tohumu çiçeğe dönüştüren,
Özgürlüğün, kardeşliğin, adaletin peşinde koşturan umuttur!
Selam olsun umutlarının peşinden koşanlara!
Türkiye’nin dört bir yanında, her okulda birer meşale gibi yanan,
Boyun eğmeyi bilmeyen, cumhuriyetin ideallerini hayatının merkezine koyan,
Geleceğin aydınlık Türkiye’si için yüreğini, emeğini ve umutlarını ortaya koyan,
Omuz omuza, yan yana yürüdüğümüz Eğitim-İş’li yoldaşlarım,
Sizlere selam olsun!

Bugün burada hep birlikte cumhuriyetten emekten aydınlanmadan yana Türkiye’nin en büyük sendikası haline getirdiğimiz Eğitim-İş’imizin genel kurulundayız
Sözle, eylemle, yarına kalacak, yarını kazanacak kararlar alacağız. 
O kararları alacak Genel Kurulumuza selam olsun! Kongremizin değerli üyelerine, bu yüce mücadeleye gönül vermiş tüm Eğitim-İş emekçilerine, cumhuriyetçilere, dostlarımıza, yoldaşlarımıza, selam olsun, selam olsun selam olsun!

Değerli Eğitim-İş Üyeleri, Saygıdeğer Delegeler ve Mücadele Arkadaşlarım,
Bugün burada, Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurulu’nda, sizlerle birlikte olmaktan büyük bir gurur ve heyecan duyuyorum. Birlikte yürüdüğümüz bu yolculukta, Eğitim-İş ailesinin her bir ferdi olarak elde ettiğimiz başarıları kutlamak ve geleceğe dair umutlarımızı tazelemek için buradayız.
Bugün Eğitim-İş, sadece bir sendika değil, Türkiye’nin dört bir yanında eğitim emekçilerinin umudu, toplumun vicdanı, toplumsal muhalefetin göz bebeğidir. Üye sayımızı 48 binden 148 bine çıkarmış olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu muazzam büyüme, sadece bir rakamın ötesinde, Eğitim-İş’in örgütlülüğünden, dayanışma ruhundan ve kararlılıkla sürdürdüğü mücadeleden aldığı güçle mümkün olmuştur. 
Birlikte başardık! Hepimiz el ele vererek, omuz omuza durarak, bu başarıyı yakaladık! Değerli mücadele arkadaşlarımız hepinize teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler! 

Değerli Arkadaşlar,
Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, “Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” Bizler, bu bilinçle, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, laik, bilimsel ve kamusal eğitimden yana tavrımızdan asla ödün vermedik, vermeyeceğiz! Bu ilkeler, bizim mücadelemizin özüdür. Bu ilkeler, Türkiye’nin aydınlık yarınları için verdiğimiz kavganın meşalesidir. İşte bu yüzden, bugün Türkiye'nin en güçlü ve en etkili sendikası olarak buradayız! Eğitim emekçileri için, adalet için, özgürlük için mücadele ediyoruz!
Bu başarıya hep birlikte imza attık. Her bir üyemizin katkısıyla, özverisiyle, inancıyla... Bu sendikayı Türkiye’nin her köşesinde bir umut haline getirdik. Eğitim-İş, sadece eğitim emekçilerinin değil, tüm toplumun güvencesi olmuştur. Çünkü biz, herkes için eşit ve adil bir eğitim hakkını savunuyoruz! Çünkü biz, laik ve bilimsel eğitimi savunuyoruz! Çünkü biz, kamusal eğitimi savunuyoruz!

Değerli Yoldaşlarım,
Bu noktaya gelmek kolay olmadı. Her adımda, her mücadelede, bize engel çıkarmaya çalışanlara karşı, Eğitim-İş olarak dik durduk, yılmadık, geri adım atmadık. Atatürk’ün söylediği gibi, “Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir.” 
Bizler, medeniyetin, bilimin ve aklın yolunda, her zaman daha fazla çalıştık, daha çok emek verdik. Şimdi bu güçlü temeller üzerinde, daha da ileriye gitmeye, daha da güçlenmeye hazırız!
Bugün burada, Eğitim-İş ailesinin büyüklüğünü ve gücünü hissediyoruz. Bu güç, yalnızca sayımızdan değil, aynı zamanda birlikteliğimizden, dayanışmamızdan, birbirimize olan güvenimizden geliyor. Bu güç, Eğitim-İş’in tarihinden, mücadelesinden, geleceğe olan inancından besleniyor. Ve bu güç, bizleri, eğitim emekçilerinin en güçlü sesi, en etkili gücü haline getiriyor!

Sevgili Dostlar,
Eğitim-İş olarak yolumuza aynı kararlılıkla devam edeceğiz. Haklarımızı savunmaya, haklı taleplerimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz. Hep birlikte daha nice zaferlere yürüyeceğiz. 
Her bir üyemizle, her bir yoldaşımızla, bu kutlu yolda daha güçlü adımlar atacağız.
Bugün burada bu tarihi büyümenin, bu büyük başarının mimarları olarak sizlere teşekkür ediyorum. Sizler olmasaydınız, Eğitim-İş bugün bu kadar güçlü, bu kadar etkili olamazdı. Hep birlikte başardık ve biliyorum ki, hep birlikte daha büyük başarılara imza atacağız!
Yaşasın Eğitim-İş! Yaşasın Emek Mücadelemiz! Yaşasın Laik, Bilimsel ve Kamusal Eğitim! Yaşasın Cumhuriyet
Biz eğitim emekçileri sendikasıyız. Her ne kadar hepimiz kamu çalışanı da olsak, Anayasal düzenin içinde toplumun objektif ihtiyaçlarından doğan toplumsal, politik ihtiyaçların bir sonucuyuz. 
Bu toplumun cumhuriyetçiliğe, laikliğe, bilimselliği, bir arada yaşama arzumuzu güçlendiren her türlü söze, eyleme, fikre, düzene ihtiyacı var. Eğitim-İş olarak biz bunun için varız. 
Bize düşen Cumhuriyetimiz tarafından güvence altına alınmış ancak yaratılan fiili düzenle tahrip edilen, temel ilkeleri sonuna kadar savunmaktır. 
Laik, bilimsel, demokratik, kamusal, çağdaş eğitim için daima ayaktayız, ayakta olacağız.
Gelecek, sorunların çözümünde hafızalarını ve ufuklarını, gerçeğin peşinde halkın yararına aydınlığın, bilimin çizgisinde birleştirerek yürüyenlerin olacaktır.
Bir sendika sadece çalışanların çıkarlarına odaklanmaz, örgütlendiği iş kolunun her türlü sorununa da odaklanır. 
Çünkü çalışanların sorunları sadece o iş kolunda daha fazla gelir elde etmek, yönetimle yaşanan sorunlar değildir. 
Eğitim, yaşamın her alanında faydaları hissedilen bir faaliyettir. 
Eğitim öğrenmekle, öğretmekle başlasa da orada bitmez. 
Herkesi güçlendirmek, yoksulluğu, açlığı ortadan kaldırmak, nitelikli sağlık hizmetlerine erişmek, barışçıl toplumlar inşa etmek, içinde yaşadığımız doğayı korumak, ancak bütün insanların nitelikli eğitime erişebilmesiyle mümkündür. 
Eğitim yaşam kurtarır ve varoluşu dönüştürür. 
Günümüzde eğitimin evrensel bir boyut kazandığını görüyoruz.
Eğitim sorunlarımızı anlamak bakımından Dünyadaki eğitimin nereye doğru gittiğini bilmek zorundayız. 
Ülke olarak bizi başkalarıyla birleştiren bağları anlayarak ve dünya üzerindeki bireysel ve kolektif etkimizin farkına varmak durumundayız.
İklim değişikliği, göçler, afetler, doğal kaynakların adil yönetimi, çevresel bozulmalar, terörizm, işsizlik, şiddeti temel alan radikal hareketler, gelişmiş ülkelerin emperyal tutumları, karşımıza güvenlik, barış ve eğitim sorunu olarak gelmektedir. 
Ülkelerin ekonomileri birbirlerine bağlandıkça, eğitimin sorunları da birbirlerine daha fazla bağlanmaktadır. Bu durum ülkeleri kendi gelecekleri için daha fazla sorumluluk almaya zorlamaktadır.
Ancak AKP iktidarı Dünyadaki gelişmelerle ilgilenmemektedir. 
Ülkeler, eğitim sistemlerini geleceğin teknolojilerine ve evrensel değerlere uygun hale getirirken, bizde tersi yapılıyor. Dünyaya akılcı bakanlar, akılcı karşılık alırlar, Bu ilkeyi unutmamak gerekir. 
Çocukların eğitimi geçmişe oranla ailelerin gelirinden daha fazla pay almaktadır. Çocukların okullara ulaşımı, okulda beslenmeleri, kıyafetleri, okulda kullanılan araç ve gereçler ailelerin harcama kalemlerinden sadece birkaçıdır. 
Bir çocuğu çalışma hayatına hazırlamak uzun ve pahalı bir eğitim süreci gerektirmektedir. Ve bu süreç hem ülkemizde hem de Dünyada giderek daha fazla piyasa koşullarına terk edilmektedir. 
Teknolojik gelişmeler, bizi dijital bir dünyaya taşıyor. Bilgisayarlar, internet ve telekomünikasyon, yeni bir yaşam ve kültür ortamı yaratmaktadır. Bilgi, insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar hızlı yayılmaktadır. 
Dünya bu gelişmeleri konuşurken biz ise bilim dışılığa doğru koşar adım gitmekteyiz. Gelecek için bilimsel temelli eğitim, bilimsel temelli siyasetten çok uzağız.
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bizlere ileri uygarlıkları yakalamak ve aşmak, yetiştireceğimiz nesiller için ise aklı ve vicdanı hür nesiller yetiştirme görevini verdi. Her alanda ileri uygarlığın geldiği noktalardan çok uzağız.
Biz ÇEDES’le MESEM’lerle tarikat ve cemaatlerle uğraşmaktayız. Çocuklarımızın alacakları temel eğitimden sonra kendilerinin seçeceği dini yaşamı siyasi iktidar tarafından çocuklarımıza zorla telkin etmekteyiz. 

Türkiye'de eğitim, dinselleştirme ve piyasalaştırma kavramlarıyla şekilleniyor. Eğitim içeriğinin dinselleştirilmesi ve erişim imkanlarının piyasa koşullarına bırakılması, enflasyon, pahalılık ve eşitsizliklerle birleşince eğitimde sürekli bir gerileme yaşanıyor. 
Biz bu tabloya karşı zorunlu ve seçmeli din dersleriyle çözüm arıyor, ders programlarını değiştirerek karşılık veriyoruz. O ders programlarında, beyin üzerine yapılan bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış olan ruhun bedenden ayrı bir varlığının olmadığı gerçeğini yok saymayı görev biliyoruz. 
Yenilikler kendi değerlerini getirirken, eskinin ahlakını dayatmak bizi dünyaya yabancılaştırır.
Eğitime yön veren zihniyet, geçmişe körü körüne bağlı, aydınlıktan, bilimden ve toplumsal eşitlikten hoşlanmayan bir anlayışa dayanıyor.
Eğitim harcamaları içindeki kamu ve özel harcamaların payı giderek dengesizleşiyor. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesi ve Anayasamız gereği, temel eğitim herkes için ücretsiz olmalıdır. Ancak, 1980'lerden itibaren uygulanan politikalar, özel okullara destek, devlet okullarında kayıt ücretleri ve sınav harçları bu hakkın kullanımını zorlaştırmıştır.
·    Eğitim harcamalarının GSYH içindeki payı 2021'de %4,8 iken 2022'de %3,9’a, devletin payı ise %3,5'ten %3,1’e düştü.
·    2024 Temmuz itibarıyla eğitim harcamaları %104,5 arttı.
·    İlköğretim öğrencisinin okul çantası maliyeti geçen yıl 1.200 TL iken bu yıl 3.500 TL’ye yükseldi.
·    Belediye kreşleri ve özel anaokulları fiyatları %100'den fazla arttı.
·    
·    Okullarda velilerden bağış adı altında para istenmeye devam ediliyor ve devlet okullarında isim yapmış öğretmenlerin sınıfları açık artırmaya tabi tutuluyor.
Okulların çeşitlendirilmesi, okullar arasında nitelikli niteliksiz ayrımının yapılması, okullar için yeterli kamu kaynağının ayrılmaması, merkezi sınavların yarattığı adaletsizlik eğitimin piyasalaştırılmasının temel koşullarını oluşturmaktadır.
Geleceğin mimarı öğretmenlerimiz hak ettiği değeri görmediğiniz bir çok sorunla boğuşmak durumunda kaldığını hepimiz biliyoruz
Öğretmenlerin sorunlarını çeşitli biçimlerde sınıflandırarak ele alabiliriz. 
1. Yetiştirilme,
2.İstihdam,
3. Düşük ücretler
4. Özlük hakları,
5.Hizmetle ve çalışma ortamıyla ilgili sorunlar
Her başlığın altında onlarca sorun bulunmakta. Sorunları çözmesi gerekenler karşımıza sorunları bahane ederek yeni sorunlar çıkarmaktadır ki bunların başında da TBMM’de görüşmeleri yarıda kalmış olan “Öğretmen Meslek Kanunu”dur. Bu kanun eğitim fakültelerinde öğretmen olarak yetiştirilmiş gençlerimize siz öğretmen değilsiniz, siz öğretmen olmak istiyorsanız, bizim kurslarımızdan geçeceksiniz, biz uygun görürsek öğretmen olabilirsiniz diyen bir kanundur. Öğretmenin diplomasını yani uzmanlık belgesini yok saymaktır. Akp nin kendi memurunu yaratma projesidir
1.Öğretmenler sil baştan başla politikasının mağduru olmaktadırlar.
Milli Eğitim Bakanlarının yetkisi, nerede ise sınırsızdır. Ancak bakanların, kendilerine tanınan bu özel yetkilerini bu tür istisnai durumlarda kullanmadıkları, sistemi yap-boza çevirmekte, sil baştan yapmakta kullandıklarını görmekteyiz. 
Sadece ama sadece kendisinden önceki bakandan farklı olmak için onun yaptıklarını durduran bakanlar görüldüğü gibi birinin ak dediğine diğerinin kara dediği çok sayıda örnek olay yaşanmıştır.
2.Öğretmenler için en önemli sorunlardan birinin öğretmenliğin meslek değil de herkesin yapabileceği bir iş olarak görülmesidir. 
Bugün bu görüş öğretmenlik meslek kanununda görülen hakim görüştür. Yoldan geçeni çevir, birkaç ay kurs ver, olsun sana öğretmen denilmektedir. Öğretmenliğin özel bilgi ve beceri gerektiği, bunun sadece bir konuyu bilmeyle ve başkasına aktarma uzaktan yakından ilgisinin olmadığı bir türlü kavranılamamıştır.
Öğretmen öğretirken durmaksızın karar alan kişidir. Onun öğrenciyle diyaloğa girmesi, bir soruya cevap vermesi, ders planı yapması, gözlemleri, sınıfta her ne yapıyorsa onunla ilgili karar alan, karar veren kişidir. Öğretmen yeterlilikleri dediğimiz özellikler, bugünden yarına birkaç kursla öğrenilemez. O nedenle öğretmenlerin yetişmesinde bir sorun var ise bunun çözümü öğretmen yetiştiren fakültelere müdahale etmekten ve istihdamı planlamaktan geçer. Milli Eğitim Bakanlığının bu görevi üstlenmesiyle değil.

Öğretmen yetiştirme görevinin üniversitelere geçişinin üzerinden 42 yıl geçti. 42 yılda yaşanan eş güdüm ve plansızlık sayısız sorunlara kaynaklık etti. Bazı branşlarda ihtiyaç duyulmadığı halde öğretmen yetirilmeye devam edildi. 42 yılın sonunda sayıları bir milyonu aşan pedagojik formasyon edinmiş ama atanmamış öğretmen sayısına ulaşıldı.
3.Öğretmenlerin özlük hakları istenilen düzeyde değildir.
Günümüzde göreve başlamak bir dert, görevi sürdürmek bir başka dert oldu. 
Mesele öğretmenlerin yan ödemelerini arttırmak, çeşitlendirmek değil, yapılması gereken maaşlarını yüksek tutmaktır. Ek ödemeler sadece günü kurtarmaktır. Bu uygulama öğretmenlerin emekliliğini çileli yaşama döndürmektedir. Çünkü bu ek ödemeler, öğretmenin emekli aylığına, emekli primine yansıtılmamaktadır.

4.Okulların fiziki donanımları öğretmenlerin görevlerini istendik biçimde yapması için yeterli değildir. 
Öğretmen odalarında birkaç kitabın zorla sığdığı dolap, bir anda 10’ndan fazla öğretmenin kullandığı öğretmenler odasında öğretmenin, işini yapabilmesi mümkün değildir. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu işini evine taşımaktadır ki bu onların verimini düşüren önemli nedenlerden biridir.
5.Okul ve Bakanlık birimlerindeki yöneticilerin yetkin kişiler olmaması.
Öğretmenlerin başarısında il, ilçe ve okul yönetimlerinin payı büyüktür. 
Bir örgütü, kurumu çökertmenin en kolay yolu, yetkin olmayan birini yönetici yapmaktır. 
Eğitim bir ekip işidir ve bu uğraşta tüm eğitim emekçilerinin katkısı hayatidir. Ancak bugün eğitim emekçilerini tamamen köle gibi gören, kadrolarına ve haklarını göz diken, seslerini bastıran bir iktidar, her kademedeki eğitim emekçisini değersizliğe ve sefalete itmektedir. Üniversite eğitimi de benzer durumdadır. 
Türkiye’de yüksek öğretimin en büyük sorunu onu ülkeyi ileri taşıyacak bir değer olarak değil, baskı altına alınacak bir tehlike olarak gören yönetim zihniyetidir. 
12 Eylül faşist askeri darbesinin ürünü olan YÖK’ün iyice ceberutlaştırılması ve 22 yıldır süren siyasal islam iktidarının akademi üzerindeki baskılarını yıldan yıla artırmasıyla, üniversiteler nefes alamaz hale getirilmiştir.
Yapısı gereği demokratik olması gereken üniversitelere, genel olarak üniversite bileşenlerinin en az istediği isimler, tepeden inme biçimde yönetici olarak atanıyor. 
Liyakata değil iktidara sadakate göre atanmış yöneticiler eliyle, ilerici akademisyenler ve üniversite çalışanları düzenli bir mobbinge, baskıya, keyfi soruşturma tehditlerine maruz kalıyorlar. 
Bu kuşatma, öğrencileri de baskılıyor. Aykırı ses ve fikirlerin birbiriyle temas etmesi, bu fikirlerin dünyada ve çağda neye karşılık geldiğinin görülmesi gereken üniversitelerde, 
gençlerimiz aykırı ses çıkaramaz hale getirilmiştir. 
“Üniversiteler, onu havaalanı müjdesi gibi “her kente bir tane” diye müjdeleyen bir iktidarın elinde sayıca çoğalırken nitelik olarak zayıflamaya devam ediyor. 
30 yılda açılan 130’dan fazla üniversite var. 
Böyle bir rakamın dünyanın hiçbir yerinde olmadığını ve bunun bir eğitim değil siyaset hamlesi olduğunu teşhis etmek zorundayız.  
Gencecik bir Cumhuriyet iken bile eğitime verdiği önemle tüm Avrupa ülkelerine parmak ısırtan bu ülke, onca köklü üniversitesine rağmen son 5 yıldır dünyanın ilk 500 üniversitesi listesine giremiyor bile. 
Atatürk, üniversiteleri, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın ve kalkınmanın temel unsurlarından biri olarak görüyordu. Üniversitelerin, eğitim-öğretim, araştırma ve topluma hizmet gibi temel işlevlerini yerine getirerek, ülkenin ilerlemesine ve gelişmesine katkıda bulunacağına inanıyordu.
Bu nedenle çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın ve kalkınmanın temel unsurlarından biri olan üniversitelerin özerkliğinin tam olarak sağlanması, siyasi müdahalelerin önlenmesi, akademik kadroların niteliğinin artırılması ve araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi, üniversitelerin daha etkin bir şekilde işlev görmesi için elzemdir. 

Bizler, yanlış ve uydurma düşüncelere, gerçeğe aykırı inançlara karşı üniversiteleri tekrar çağdaş bilimi üretecek seviye getirmek için mücadeleyi ilmek ilmek hep birlikte örmeye devam edeceğiz.
Biz, Eğitim-İş olarak devasa sorunlara karşı kendi gücümüz ve potansiyelimizle hareket ediyoruz. Gerçekçi olmak, mevcut koşulları, sınırlılıkları ve imkânları dikkate alarak hareket etmeyi gerektirir. Masa başında ya da kapalı kapılar ardında yapılan kişisel eleştiriler, örgütümüzün sorunlarını çözmez ve çözmeyecektir.
Bugünün mücadelesi, her sabah bilgilerimizi tazelemeyi gerektirir. Toplumsal yaşam, akıp giden bir nehir gibidir; bu akışı kontrol edemediğimiz sürece, örgüt olarak var olsak da akışa kapılırız. Bu duruma düşmemek için göreve talip olduk ve olmaya devam ediyoruz.
2021 sonunda 7354 sayılı Öğretmen Meslek Kanunu gündeme geldiğinde, öğretmenliğin sözleşmeli öğretmen, öğretmen, uzman ve başöğretmen biçiminde kademelendirilmesinin doğru olmadığını söyledik. Bunun için eylemler yaptık, bildiriler yayınladık. Akademisyenlere rapor hazırlattık.
 Bu işin dünyada nasıl olduğunu, bizdeki uygulamanın ne olduğunu örgütümüzün ve halkımızın önüne koyduk.
Siyasi iktidar, öğretmenleri ekonomik zorluklar altında ayrıştırmaya çalışırken, biz kendi ilkelerimizi savunmaya devam ettik. Eğitim-İş, kuruluşundan beri izlediği çizgide direnmiş ve bu çizgiyi ileriye taşımayı başarmıştır.
Kararlarımız ve eylemlerimiz kadar, bu eylemlere yön veren temel ilkelerimiz de önemlidir. Bu ilkeleri yaşatmak ve yaygınlaştırmak, örgüt olarak asıl görevimizdir. Eylemlerimizle, açıklamalarımızla ve örgüt içi çalışmalarımızla bu ilkeleri daima savunduk ve güçlendirdik.
Amacımız, fikri üstünlüğümüzü korumak ve düşüncelerimizi bilimden, deneyimlerden ve ortak akıldan besleyerek sürekli yenilemektir. Biliyoruz ki, fikren yenemediğinizi yenemezsiniz. 
Düşüncelerimizin geçerliliği ve tutarlılığı, bize her zaman meşru bir zemin hazırlar. Çünkü söyledikleriniz bu özellikleri taşımıyorsa söyledikleriniz milyonlarca sözün paylaşıldığı bir ortamda kalabalığın uğultusu olarak kalır. Ya da sözleriniz sizinle beraber o sözü paylaşanların duyduğu sözler olur. Sen söylersin, sadece senin etrafın duyar.
Bugün Eğitim-İş yaşananlar karşısında sözleri olan, sözleri duyulmak istenen, söylediklerine güvenilen, referans alınan örgüttür. 
Bunu başardık, daha da ileriye taşıyacağız. 
Başarmamızın sırrı, aldığımız sorumluluğun gereği olarak işimizi ciddiye almak, gündemi düzenli takip etmek, kendi düşüncelerimiz üzerinden fikri takip yapmak, fikirlerimizi daima bilim insanlardan, hukukçulardan, örgütümüzün ileri gelenlerinden, yöneticilerimizden destek alarak, üyelerimizle kurduğumuz özel iletişimlerle ortak akıl haline getirmek ile başardık.
Biz Eğitim-İşliyiz. 
Eğitim İşli olmak bizlere bir kimlik kazandırır. Görevler verir. 
Bizim görevimiz eğitim alanında Atatürk ilkel ve devrimlerini savunmak, onları tamamlamak ve geliştirmektir. 
Ülkemizi en ileri uygarlığa sahip ülke haline gelmesi için durmaksızın çalışmaktır. 
Eğer adalet, mutlak hâkimiyetle hüküm sürmüyorsa; adalet, eşitlik ve vatan sevgisini içermiyorsa, bilin ki özgürlük laftan öte bir şey değildir. Adaletin hüküm sürmediği yerde hâkim güçlerin planları işler, hırsları devreye girer. 
Bu cumhuriyetçilerin kaderi olamaz. 
Dürüst, samimi, yurtsever, işinin ehli, özgürlük ve bilim aşığı, insanların ceza görmeden ülkelerine hizmet edecekleri zamanı birlikte getireceğiz. 
Bugünler güçlü olma günleri. 
Gericiliğe, onların işbirlikçilerine karşı her gün daha güçlü, daha güçlü olmalıyız.
Bizim gücümüzün kaynağı düşüncelerimiz ve düşüncelerimiz etrafında oluşturduğumuz birliğimizdir. 
Bizimle birlikte; bilimsel, laik, kamusal, çağdaş bir ulusal eğitim diyemeyenler, diyemeyecek olanlar, geride kalsınlar. Düşündükleri yolda yürümekte özgürdürler. Bizim Gücümüz düşüncelerimiz! 
Gücümüz Eğitim-İş! Gücümüz Birliğimiz!
Atatürk’ün dediği gibi “Başarı umutlarımızın kalplerimizde bir an bile karamsarlığa düşmemesini sağlayacak olan, sonsuz gücümüzdür.”
Gerçekleri her türlü sahte görüntüden, her türlü maskeden sıyrılmış haliyle görebilmeliyiz. 
Cumhuriyete, cumhuriyetin temel ilkelerine, bilimsel, laik, kamucu çağdaş eğitime meydan okuyanlar elde ettikleri hükümet gücüyle yaptıklarıyla kendilerini artık gizlemiyorlar. Açıktan meydan okuyorlar. Getirdikleri müfredatlar, ÇEDES projeleri, proje okulları, öğretmenlik meslek kanunu, açık öğretimi zorunlu örgün eğitimin içine katmaları, MESEM’ler gibi daha onlarca konuyla meydan okuyorlar. 
Cumhuriyete, cumhuriyetin kazanımlarına düşman bu meydan okumayı görüyoruz.  Ant olsun ki Cumhuriyet ilelebet yaşayacak Cumhuriyet karşıtlarının saltanatları yıkılacak!
Bu amaçları benimsemiş olanlar ne bizim ne halkımızın, ne de geleceğimiz olan çocuklarımızın dostlarıdır. 
Hükümet olurken cumhuriyetin temel ilkelerini korumak için yemin edenler, ikiyüzlülüğü kendi stratejilerinin vazgeçilmez taktiği olarak benimsemişlerdir. 
Hükümet gücüyle bize karşı nasıl davrandıklarını düşünün. 
Onların bize saldırırken temel motivasyonları, dertleri kanunları uygulamak değil, bizim temsil ettiğimiz düşüncelere, değerlere, bu ülkenin insanlarına cumhuriyetin kazandırdığı özgür yurttaşlar topluluğu olarak ulus olmaya, birlikte yaşama arzumuzu güçlendirme çabamıza duydukları kin ve nefrettir. 
Biz ne zaman okullarımızda çocuklarımız aklı hür vicdanı hür olarak yetişmeli diyorsak, onlar eskinin köhne fikirlerinin gönüllü kulluk ilkesine sarılıyorlar. 
Biz çocuklarımızın akıl ve bilim yoluyla seçme iradelerini güçlendirmek istedikçe onlar, aklın, bilimin, hatta gerçeğin üzerine kendilerinde somutlaşan bir otorite koymayı görev biliyorlar. 
Bu ülkede kula kulluğu, 100 yıl önce defettik, bugün de yarın da defedeceğiz.
Dinbazların dertlerinin din olmadığı, cumhuriyeti kuranlarca çok iyi biliniyordu, her türlü yozlaşmanın bir numaralı aktörleriydiler. 
Son yirmi yılda yeni kuşaklar, halkımızın büyük bölümü bunu bir kez daha deneyimledi, öğrendi. 
Nerede bir yozlaşma, usulsüzlük, yolsuzluk, çağdışılık yaşanmışsa karşımıza çıkan aktörler yine bu insanlar. 
Mürteci, artık saklanamaz haldedir. 
Dünyayı, hayali geçmiş bir altınçağa taşımayı görev edinenler bu ülkenin insanlarının geleceği ve umudu olamaz. 
Bir toplum için gelecek, geçmişte hayali bir altın çağa değil herkesin birlikte var edeceği bir altın çağa, uygarlığa yolculuktur. Büyük Atatürk, bunu en ileri uygarlığı yakalamak ve aşmak olarak önümüze koymuştur. 
Geçmiş, bu idealimize ulaşmak için ders almanın adıdır. 
Sorunlarımızı ne geçmişin her gün dövülmesi, ne de övülmesi çözer. Sorunlarımızı ancak, doğru, gerçekçi, güvenirliği ve geçerliliği olan bilgilere dayanan fikirler ve araçlarla büyüttüğümüz, büyüteceğimiz mücadelemiz çözer.
Hiçbir şey gökten düşerek önümüze gelmiyor. 
Bize ancak mücadele kazandırır. 
Bizim mücadelemiz, bilgi, hareket demektir. 
Bizim mücadelemiz meydanlarda, okullarda öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin yanında yer almaktır. 
Bizim gücümüz, mücadelemiz haklılığından beslenir. 
Bugüne kadar haklı olduğumuz her konuda tepki koymayı bir görev bildik. Bundan sonra da böyle davranmaya devam edeceğiz. Koşullar, iktidara defalarca geri adım attırdı. Söylediklerimize kulak tıkayanlar, hayatın duvarlarına çarpmaya devam ediyorlar. Türkiye’ye bedel ödetiyorlar. Eninde sonunda bedel ödetenler, hayatın akışı içinde bedel ödeyen olacaklardır. 

Değerli Mücadele Arkadaşlarım; 
Bir kez daha altını çizmek isterim ki; Eğitim-İş, kurulduğu günden bu yana eğitim emekçilerinin hak ve özgürlükleri için kesintisiz mücadele veren sendikamız, bugün Türkiye'nin en saygın demokratik kitle örgütlerinden biri haline gelmiştir. 
Eğitim sistemindeki adaletsizliğe, eşitsizliğe ve gericiliğe karşı verilen mücadelede, Eğitim-İş her zaman ön saflarda yer almıştır.
Çağdaş, bilimsel, laik, adil ve kamusal bir eğitim sistemi için verdiğimiz mücadele, sadece eğitim emekçilerinin değil, tüm toplumun geleceği için hayati önem taşımaktadır. 
Bugün iktidarda bulunan güçlerin, aydınlanma mücadelesinin temeli olan eğitim ve bilim işkolunda, kendilerine engel olarak gördükleri tek emek örgütü Eğitim-İş’tir. 
Böyle bir dönemde Eğitim-İş, nitelik ve sayısal bakımdan güç kazanmış, örgütlü gücünü 48 bin 750’den 150 bine taşımış, Türkiye’nin en büyük ve en etkili sendikası olmuştur. 
Elde ettiğimiz bu başarı, tüm eğitim emekçilerinin haklı mücadelesinin bir sonucudur. Kısa bir süre içerisinde başardığımız bu hızlı ama bir o kadar da haklı büyümenin onurunu ve gururunu yaşıyoruz.
Çünkü Eğitim-İş gücünü siyasetten değil, emeğin onurundan ve alın terinden alır. Cumhuriyet ilkelerinin, demokrasinin ve barışın yılmaz savunucusudur ve bu dik duruşu nedeniyle özgül ağırlığı, şişirme üye sayılarıyla semiren yandaş sendikalardan kat kat fazladır. "Söylemiyle etkin, eylemiyle cesur, temsiliyetiyle güçlü bir sendika" olarak çıktığımız bu yolda, bu sözün hakkını vermeye; sadece eğitim emekçilerine değil, tüm emek cephesine ve toplumsal muhalefete umut olmaya devam edeceğiz.
3 yıllık süreçte sayısız eylem ve etkinliğe hep birlikte imza attık.
Sağlıklı eğitim eylemi yaptık saatlerce süren bir direniş sergiledik. 
Zam kriz yoksulluk tükeniyoruz 
Saraylarda değil alanlardayız sloganlarıyla alanlarda olduk iş bıraktık  
Gaziantep’te yıkın heykellerimi şiirini okuduğu için açığa alınan serap öğretmenimizin yanında olduk başta bölge şubelerimiz olmak üzere Gaziantep’te yürüyüş ve eylem gerçekleştirdik öğretmenimiz 3 gün içerisinde göreve döndü
Öğretmene saygı eylemliliği başlattık. Burdur’dan İzmir’e İstanbul’a Samsun’a Diyarbakır’a uzandık. 
1 Ekim’de 1. Meclisten Anıtkabir’e tarihi bir yürüyüş gerçekleştirdik on binler olduk. 
14 Ekim saat 14’te 14 başkent öğretmenlerinde sendikayı bir araya getirdik. 
2 Kasım’da tüm Türkiye’de hep birlikte iş bıraktık.  
Anayasa Mahkemesi önünde meslek onuru nöbeti tuttuk ters kelepçe göz altına alındık ama boyun eğmedik.  
Anayasa Mahkemesi’nde sözlü savunma yaptık ve ÖMK’nın bir çok mahkemesinin kısmi iptalini sağladık. 
Okullarda şiddet arttı ve bir öğretmenimiz görevinin başında öldürüldü 7 sendika bir araya geldik Türkiye’nin en büyük katılımlı iş bırakmasını gerçekleştirdik. 
Çağdışı müfredata karşı eylemler gerçekleştirdik. 
Eğitimde yaşanan gerici kuşatmaya karşı LABEP platformunun içerisinde yer aldık sözcülüğünü üstlendik. 
Cumhuriyetin Çerçeve Eğitim Programını hazırladık. 
Cumhuriyetin ikinci yüz yılı eğitim kongresi düzenledik. 
Yükseköğretim çalıştayı yaptık. 
Mecliste ÖMK’ya karşı direniş gösterdik, imzası olan milletvekillerinin iktidar mensuplarının yüzüne karşı alandan söylediklerimizi cesurca ifade ettik
Öğretmene parmak sallanmaz dedik boyun eğmeyiz dedik, eğmedik, ders verdik.  
ÖMK yeniden gündeme geldi ama bizim eylemlerimizin de etkisiyle ucube sınav ortadan kalktı ve son hazırlanan hali de meclisten geçirilemeden dönem tamamlandı. Eylül’de Ekim’de yine saray kapılarında değil alanlarda olacağız. 
Meclisin hemen yanında cumhuriyetin eğitimcilerinin öğretmenler odasını kurduk.  
10 gün sürdürdüğümüz meslek onuru nöbetimizle meslek onurumuza, eğitime ve geleceğe sahip çıkma kararlılığımızı gösterdik. Tarihi bir yürüyüşü hep birlikte gerçekleştirdik. 
Bu Meclisin ruhu kalmamıştır dedik ve sırtımızı dönerek cumhuriyet devrimlerinin ilan edildiği 1. Meclise yürüdük barikatları yıktık ve Ankara sokaklarında bugüne kadar gerçekleşen hiç olmayan ve en uzun yürüyüşlerden birini gerçekleştirdik. 
Tarihe hep birlikte tanıklık ederken hep birlikte imza attık. 
Bu gurur hepimizin! 
Bu gurur tablosunun oluşmasında emeği geçen herkese, kuruluşundan bu yana sendikamıza emek veren tüm mücadele arkadaşlarımıza ve bize güvenerek ailemize katılan, gücümüze güç katan üyelerimize sonsuz teşekkür ediyoruz. 7. Olağan Genel Kurulumuzun demokratik bir ortamda, eleştirilerin ve önerilerin açıkça dile getirildiği; eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarının ve çözüm önerilerinin tartışıldığı verimli bir platform olmasını umuyoruz. 6. Dönemde örgütümüze katkı veren herkese teşekkür eder, 7. dönemde bu mücadeleyi sürdürecek olan arkadaşlarımıza başarılar dileriz. Birlikte, daha güçlü bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz! İnanın dostlar inanın yoldaşlar, yaparsa Eğitim-İş yapar yaparsak biz yaparız. İyi ki varsınız.
Baskılara, yasaklara ve korku imparatorluğuna teslim olmayan; boyun eğmeyen, diz çökmeyen; emek ve demokrasi mücadelemizi büyüten, bu uğurda yılmadan çalışan herkese selam olsun!
Eğitim-İş varsa umut vardır, mücadele varsa zafer yakındır!
Yaşasın Eğitim-İş, Yaşasın Onurlu Mücadelemiz!” 

İkinci gün, sendika organlarına seçimler yapıldı. Merkez Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu, Disiplin Kurulu ve Konfederasyon Üst Kurul Delegeliği için oy kullanılan seçimde yeni Merkez Yönetim Kurulu şu adlardan oluştu:
Kadem Özbay, Seher Ergin, Veli Fırat Şimşek, Doğan Dağdelen, Bülent Metin, Hüseyin Selçuk, Yeliz Toy. 
Denetleme Kurulu’na Mustafa Günal, Efraim Yıldız, Erhan Çakıcı, Disiplin Kurulu’na İsmail Öztürk, Murat Akçay, İsa Kayadan seçildi.
Genel Kurulumuz aynı coşku ve heyecan içinde, birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları ile sona erdi.

{ "vars": { "account": "G-DWD9KP42D3" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }