Bu hiper bağlantılı dünyada, dijital sistemler bağlantılı şeyler arasındaki her etkileşimi kaydedebilir, izleyebilir ve analiz edebilir. Fiziksel dünya dijital dünyayla buluşuyor ve işbirliği yapıyor.
Çağımızda teknoloji alanında yaşanan bu baş döndürücü nitelikteki gelişmeler insanları ve toplumları derinden etkilemekte yaşam standartlarımızı deştirmektedir. Toplumun bazı kesimleri bu gelişmeleri memnuniyetle karşılarken bazıları ise endişe verici bularak kaygılanmaktadır. Ancak teknoloji sadece günümüzde değil insanlığın var olduğu zamandan bu yana toplumsal yapı üzerinde etkili olmuştur.
Teknoloji, insanlık tarihinin her dönemimde toplumsal hayatı değiştirebilen, onu etkileyebilen bir güce sahip olmuştur. Teknolojinin toplumsal yapılar üzerindeki etkisine yönelik Alvin Toffler1’in “Üçüncü Dalga” kitabı tam bir kaynaktır. Toffler, teknolojik gelişimle birlikte toplumsal yapıdaki değişimi üç ana kategoriye ayırmaktadır. Bunlar, tarım, sanayi ve bilgi toplumudur. Bu üç toplumsal yapıyı da teknolojik gelişmeler ortaya çıkarmıştır.
İnsanlık ilk zamanlarında avcı-toplayıcı bir toplum olarak yaşarken tarım teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte yerleşik hayata geçerek tarım toplumunu ortaya çıkarmışlardır. Hayvanların evcilleştirilmesi, sabanın bulunması, demirin işlenmesi gibi teknolojik gelişmeler insanlığa çağ atlatarak yeni bir yapı ortaya çıkarmıştır. Bunun izlerine M.Ö 10.000’li yıllarda Göbeklitepe’de ya da Dünyanın ilk yerleşim yeri olarak bilinen ve M.Ö 7.000 yılında kurulan Çatalhöyük ören yerlerinde rastlıyoruz.
1763'te James Watt, İskoçya'da buharla çalışan makineyi bulması ile birlikte teknoloji alanında yaşanan bu gelişim toplumsal yapıyı inanılmaz şekilde etkilemiştir. Buhar makinesinin bulunması “Sanayi Devrimi” ni, Sanayi Devrimi ise “Sanayi Tolumu” nu ortaya çıkarmıştır. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Kitlesel üretimler, kalabalık kentler, yoğun ticaret dönemi başlamıştır.
İnsanlık teknolojik gelişimlerle son surat ilerlerken bu gelişimi yeni bir evreye taşıyacak bir makine ile daha tanışır. Bu makine kuşkusuz “Bilgisayardır”. Alman mucit Konrad2 Zuse Berlin'de 1935 ile 1938 yılları arasında Dünyanın ilk programlanabilen bilgisayarı olan Z1’i geliştirmiştir. Bu gelişim bilgisayarların evimize, arabamıza ve telefonlarımıza girmesine kadar devam etmiştir ve gelecekte de devam edecektir. Bu alanda yaşanan diğer önemli bir gelişme ise bilgisayarları birbirine bağlayan ağ (network) teknolojisidir. Ağ teknolojisi ile birlikte bilgi ve iletişim teknolojilerinde müthiş gelişmeler yaşanmıştır. Bilginin üretimi, depolanması ve analizi artık otonom makineler tarafından yapılmakta ve toplumsal yaşam hızla dijitalleşmektedir. Bu yeni yapının adı “Bilgi Toplumu” dur. Bilgi toplumunun merkezinde bilgi ve iletişim teknolojileri yer almaktadır.
Şöyle bir dünya hayal edin. Evinizde uyuyorsunuz. Kahve makinanız sizin sabah 7 de uyanacağınızı biliyor ve kahvenizi o saate hazırlıyor. Perdeleriniz güneş ışığının evinize girmesi için güneşlikleri açıyor. Kahvaltıda peyniri çok seviyorsunuz ve buzdolabınız peynirin bittiğini algılayarak markete sipariş veriyor. Arabanız sizin 7.30 da işe gitmek için evden çıkacağınızı biliyor ve trafik durumuna göre en hızlı rotayı hazırlıyor. Bu hayal size ütopik (hayalî) mi geliyor? 1970’li yıllarda çok ütopik (hayalî) gelen bilim kurgu filmlerinin çok ötesine geçtik bile. Artık çok işlevsel olmasa da uçan arabalarımız var. Yapay zekâya sahip robotlarımız var.
Tarihin eski dönemlerinden beri insanla makineyi ayıran unsur hiç şüphesiz ki sadece insana özgü olan “zekâ” kavramıdır. İnsan, zekâsı sayesinde öğrenir, geliştirir, analiz eder, karar verir ve bu kararını başkaları ile iletişim kurarak aktarır. Ancak bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelere baktığımızda artık insan zekâsına özgü özellikleri taklit edebilen, kendini geliştiren, öğrenen ve başka sistemlerle iletişime geçebilen yapay zekâ ve nesnelerin interneti gibi akıllı sistemlerin ortaya çıkığına şahitlik ediyoruz. İletişim kavramı bile 21. Yüzyılda anlam değiştirmiştir. Sadece canlıdan canlıya yapılan bir faaliyet olarak değerlendirilirken günümüzde cansız nesneler de birbiriyle iletişim kurabiliyor ve buna şeylerin interneti ya da daha bilindik adıyla nesnelerin interneti deniyor.
Nesnelerin interneti, milyonlarca insan ve nesnenin internet ağıyla birbirine bağlı olduğu, düzenli olarak bilginin üretildiği, analiz edildiği ve çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere paylaşıldığı bir dünyayı ifade etmektedir. Bu dünyada birbirine bağlı olan şeyler sadece bilgisayarlar değil, makineler, taşıtlar, akıllı telefonlar, ev aksesuarları, giyilebilir teknolojiler, oyuncaklar, kameralar, sağlık ekipmanları, hayvanlar, insanlar, binalar ve hatta kentlerdir3. “Süper ucuz bilgisayar çiplerinin gelişi ve kablosuz ağların her yerde bulunması sayesinde, hap kadar küçük bir şeyden uçak kadar büyük bir şeye kadar her şeyi IoT’nin bir parçası haline getirmek mümkün. Bir akıllı telefon uygulaması kullanılarak açılabilen bir ampul, ofisinizdeki hareket sensörü, akıllı termostat veya bağlı bir sokak lambası bir IoT cihazıdır4”.
Nesnelerin interneti ekosistemi, işlemciler, sensörler ve iletişim donanımları gibi gömülü sistemleri kullanarak çevreden topladıkları verileri benzersiz tanımlayıcılar (UID) vasıtasıyla akıllı sistemlere gönderir. Bazen bu cihazlar ilgili diğer cihazlarla iletişim kurar ve birbirlerinden aldıkları bilgiler doğrultusunda hareket ederler. Cihazlar, işin çoğunu insan müdahalesi olmadan yapar, ancak insanlar cihazlarla etkileşime girebilir. Örneğin, onları kurmak, onlara talimat vermek veya verilere erişmek için5.
Bu güçlü IoT platformları, hangi bilgilerin yararlı olduğunu ve hangilerinin güvenli bir şekilde göz ardı edilebileceğini tam olarak belirleyebilir. Bu bilgiler, kalıpları tespit etmek, önerilerde bulunmak ve olası sorunları oluşmadan önce tespit etmek için kullanılabilir6. Nesnelerin interneti, endüstri, savunma, yönetim, kamu, sağlık, tarım, ulaşım, konut gibi birçok alanda günlük görevi otomatikleştirmeye ve basitleştirmeye şimdiden yardımcı oluyor. Maliyetleri düşüren, üretkenliği ve güvenliği artıran, müşteri deneyimini iyileştiren ve yeni gelir akışları oluşturan IoT, daha iyi kararlar almamıza yardımcı olabilmektedir.
Nesnelerin interneti toplumsal yaşamın her biriminde önemli faydalar sağlıyor olsa da potansiyel olarak çeşitlik güvenlik risklerini de bünyesinde barındırmaktadır. Her teknolojide olduğu gibi, nesnelerin internetinde de iyi ve kötü için potansiyel tehlikeler mevcut. İnternete bağlı cihazların hacklenmesi, gözetim endişeleri ve mahremiyet korkuları hakkında ilgi uyandırıcı başlıklar şimdiden kamuoyunun dikkatini çekmektedir7.
Nesnelerin interneti ekosisteminde tüm cihazların birbirine bağlı olması yani bağlantılılık, siber suçlulara da kapı açabilmektedir. Siber saldırılar, banka girişleri, kredi kartı numaraları ve daha fazlasına erişebiliyor. Tüm bu sorunların ortadan kaldırılabilmesi için güçlü güvenlik önemleri zorunluluk arz etmektedir. Ancak tüm bu risklere rağmen teknoloji hayatımızı kuşatmakta ve geleceğin yeni sloganı "Bağlanabilen her şey bağlanacak" şeklinde olacaktır.
REFERANSLAR
- Toffler, Alvin (2006). Üçüncü Dalga, Koridor Yayıncılık,
- www.chip.com.tr
- Göçoğlu, Volkan (2020). Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Dijital Dönüşüm: Nesnelerin İnternetşi Üzerine Bir İnceleme. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9(1), 615–628.
- https://www.zdnet.com/article/what-is-the-internet-of-things-everything-you-need-to-know-about-the-iot-right-now/
- https://internetofthingsagenda.techtarget.com/definition/Internet-of-Things-IoT
- https://www.ibm.com/blogs/internet-of-things/what-is-the-iot/
- https://www.internetsociety.org/resources