Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, enflasyonun düşürülmesinin sürdürülebilir büyüme ve gelir dağılımında adalet için kritik öneme sahip olduğunu belirterek, 2026 yılında enflasyonu tek haneli seviyelere düşürmeyi hedeflediklerini söyledi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Karabük ziyareti kapsamında ilk olarak AK Parti İl Başkanlığı’nı ziyaret etti. Burada il ve ilçe belediye başkanları, meclis üyeleri, İl Genel Meclisi Başkanı ve partililer ile toplantı yapan Şimşek, ardından Karabük Belediyesi’ne geçip Başkan Özkan Çetinkaya’yı ziyaret etti. Çetinkaya’dan belediyenin çalışmaları hakkında brifing alan Bakan Şimşek, belediye ziyaretinin ardından "Türkiye Buluşmaları" programına katıldı. Bakan Şimşek, burada yaptığı konuşmada Orta Vadeli Program’ın tek hedefinin milletin refahını artırmak olduğunu ifade etti. Bu hedefe ulaşmak için sürdürülebilir büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı sağlamanın kritik olduğunu belirten Şimşek, şöyle dedi:

"Bizim Orta Vadeli Programımızın bir tane hedefi var. O da milletimizin refahını arttırmak. Ama büyümek yetmiyor. Büyümenin sonucu ortaya çıkan refah artışının da daha adil bir şekilde dağılımı. Dolayısıyla sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı bu programın özü. Programın ana hedefi bu. Tabii bu hedefe ulaşmak için fiyat istikrarını sağlamamız lazım. Fiyat istikrarı ne demek? Enflasyonun düşük tek haneli seviyelere çekilmesi demek. Zaten gelir dağılımının bozulmasının en önemli sebebi enflasyon. Enflasyon yüksek olduğu zaman da büyüme performansı düşük. İşte kısa yakın dönem tarihinden bahsetmek istiyorum. 1990’lı yıllarda enflasyon ortalama yüzde 70 civarında, reel büyüme yani ülkede yıllık ortalama büyümesi yüzde 3 civarında. 2000’li yılların başına bakalım. 2000’li yılların başındaki on yıllık ortalama büyüme AK Parti hükümetinin döneminde yüzde 5,7’ye çıkmış. Yüzde 3,1’den yüzde 5,7’ye neredeyse ikiye katlanmış büyüme. Peki bu dönemde ne olmuş? Enflasyon ortalama yüzde 72’den ortalama 9,3’e düşmüş. Enflasyon düşünce ülkede kalıcı bir şekilde daha yüksek büyümeyi sağlayabiliyoruz. Çünkü enflasyonun düşmesi demek öngörülebilirliğin artması demek. Yatırımların artması, üretimin artması demek. Dolayısıyla bizim en büyük önceliğimiz fiyat istikrarıdır. Yani enflasyonun düşük tek haneye inmesi. Çünkü sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil gelir dağılım için olmazsa olmaz. Peki bunu destekleyecek diğer hususlar nelerdir? Tabii ki bütçe disiplini. Bunu sağlayamazsanız enflasyonu indiremez, büyük açıklar verirsiniz. O zaman kamu büyük açık verince normalde özel sektöre yatırımlara gidecek kaynakları kamu kendisi çeker. Yani dışlama etkisi olur. Dolayısıyla bütçe disiplinini tabii ki sağlayacağız.”

“Kalıcı kazanımlara dönmenin tek yolu yapısal reformlar, dönüşümdür”

Türkiye’nin geçmişte yaşadığı sıkıntıların temelinde genelde büyük dış açıklar olduğunu, kalıcı kazanımlara dönmenin tek yolunun her alanda yapısal reformlar olduğunun altını çizen Bakan Şimşek, “Dış açık demek dış borç demek. Sonra bunları yani döndürülmesinde en ufak bir sorun yaşadığınız zaman bu kur’a tabii yansıyor. Dolaylı olarak enflasyona yansıyor. Dolayısıyla bizim cari açığı da sürdürülebilir bir düzeye çekmemiz lazım. Yönetilebilir bir düzene çekmemiz lazım. Bütün bu bahsettiğim gelişmeleri geçici olarak sağlamak yetmiyor. Kalıcı kazanımlara döndürmenin tek yolu var. O da yapısal reformlar, dönüşümdür. Her alanda tarımda, sanayide, bütün alanlarda. Yani verimlilik arttırmak, rekabet gücünü arttırmak için reform yapmamız lazım. Dolayısıyla bizim Orta Vadeli Programımızın özeti bu. Bu programla Türkiye’nin büyümesinin temellerini sağlamlaştırmak istiyoruz. Şimdi bazıları diyebilir ki büyüme yavaşlıyor. Bu geçici bir yavaşlamadır. Çünkü biz daha yüksek sürdürülebilir büyümenin temellerini şimdi sağlamlaştırıyoruz. Burada bu söylediklerimi çok kısa bir şekilde görsellerle zenginleştirmek gerekirse, enflasyon mayıs ayında yüzde 75, ağustos ayı itibarıyla yüzde 52’ye düştü. Önümüzdeki aylarda kalıcı bir şekilde düşmeye devam edecek. Yani enflasyonda kalıcı belirgin bir düşüşün içindeyiz” dedi.

İyi ki varsın öğretmenim! İyi ki varsın öğretmenim!

“Dezenflasyonu desteklemek için bütçe disiplinini sağlamamız lazım”

Merkez Bankasının açıkladığı yüzde 42 olan tahmin bandına yakın bir noktaya ulaşılacağını ifade eden Bakan Şimşek, “Bizim Merkez Bankamızın açıkladığı bir tahmin bandı vardı. O tahmin bandının üst kısmı yüzde 42’ydi. Bu sene muhtemelen Merkez Bankamızın tahmin bandının üstüne yakın bir noktaya çekmiş olacağız. Gelecek senede yine bandın orta noktası olan yüzde 17,5 gibi yani en azından Orta Vadeli Program’da öngörüyoruz. Ondan sonraki yıl da tek hane. Tekrar yüzde 10’un altı. Dolayısıyla enflasyonda düşüş patikası bu çerçevede. Dezenflasyonu desteklemek için yani enflasyonda düşüşü desteklemek için bütçede disiplini sağlamamız lazım. Deprem nedeniyle ağırlıklı olarak geçen sene ve bu sene bütçe açıkları yüzde 5 civarında. Milli gelire oranla büyük açık. Şimdi biz bu açığı önümüzdeki sene yüzde 3 civarında, daha sonra yüzde 3’ün altına zaten AK Parti hükümetlerine bakarsanız 20 yıllık geçmişte ortalama bütçe açığı oranı yüzde 2,4. Depreme rağmen tekrar harcama disiplinini sağlayarak biz bütçe disiplinini başaracağız. Son 20 yıla bakarsanız Türkiye’de cari açığın milli gelire oranı yüzde 3,8. Bu sene biz bu açığı yüzde 1,7’ye düşürdük. Önümüzdeki üç yıl boyunca da yüzde 1 ile 2 arası bir tahmin öngörüyoruz, orada tutacağız. Bu düzeyde cari açık sorun değil. Programın özü sürdürülebilir yüksek büyümeye doğru bir altyapı oluşturmak. Bunun için enflasyonu tek haneye düşürmek bütçe açığını, master kriterleri çerçevesinde yüzde 3’ün altına çekmek. Cari açığı sürdürülebilir bir patika yani yüzde 2,5’un altına çekmek. Ve bunun sayesinde de şu anki sıkıntıları geride bırakmak” diye konuştu.

“Cari açığı sürdürülebilir bir noktaya şu an itibarıyla çekmiş durumdayız”

Milletin karşılaştığı en önemli sıkıntının hayat pahalılığı, enflasyon olduğunu, bir diğer önemli sorunun da cari açık olduğunu aktaran Bakan Şimşek, cari açığı sürdürülebilir noktaya çektiklerini ifade ederek şöyle devam etti:

“Milletimizin karşı karşıya olduğu en önemli sıkıntı alanı tabii ki hayat pahalılığı, yani enflasyon. Dolayısıyla bu program esas itibarıyla enflasyonu kalıcı bir şekilde aşağı çekecek bir program. Tabii enflasyonun düşmesi demek, fiyatların düşmesi demek değildir. Yani diyelim ki bu ürünün fiyatı on liraysa ben gelecek sene 11 liraya çıkarsa yüzde 10 enflasyon var demektir. Çünkü ondan 11’e çıktı. Bir sonraki sene yani birden 11 liraya değil de 10 buçuk liraya çıksa o zaman enflasyon yüzde 5 oluyor. Ama fiyat artmaya devam ediyor. Dolayısıyla enflasyonda düşüş demek fiyatlardaki artışın yavaşlaması demek. Peki bu program çalışıyor mu? Bir yıl uyguluyoruz. Eylül ayında programı açtık. Hedeflerimizden bir tanesi cari açığı daraltmak hatırlarsınız. Cari açığı sürdürülebilir bir düzeye çekmek. Geçen sene ortasında cari açık 50 milyar doların üzerinde, 60 milyar dolar civarı. Bu sene temmuz ayından itibaren cari açık 19 milyar dolara düştü. Milli gelire oranı da haziran ay itibarıyla yüzde 2 civarına düştü. Ama yılın sonunda biz yüzde 1,5 ila 2 arası bir cari açık öngörüyoruz. Yüzde 1,7 diye programa yazdık. Dolayısıyla biz cari açıkta hedefimizden çok daha iyi bir noktadayız. Cari açığı sürdürülebilir bir noktaya şu an itibariyle çekmiş durumdayız. Dolayısıyla memleketin dış açık sorununu kalıcı hale getirmek için bu seviyelerde tutup, daha aşağılara çekmek için yapısal dönüşüme ihtiyacımız var. Yani sanayide dönüşüme ihtiyacınız var, bütün diğer alanlarda dönüşüme ihtiyacınız var.”

“Swap hariç net rezerv 30 milyar dolar”

Geçen yıl program öncesi 98,5 milyar dolar brüt rezervin bulunduğunu, bu rezervin 156 milyar dolara çıkartıldığını hatırlatan Bakan Şimşek, “Diğer önemli bir konumuz rezerv konusu. Geçen sene program öncesi 98,5 milyar dolar civarında brüt rezervimiz vardı. Bu rezervi biz yaklaşık 58 milyar dolar arttırıp, 156 milyar dolara çıkarttık. Uluslararası tanımlara göre artık Türkiye rezerv yeterliliğini sağlamış durumda. Tabii bu dönemde önemli tartışmalardan bir tanesi swap hariç rezervlerdi. Bankalardan, Merkez Bankası diye bir geçici olarak döviz alıp ona karşılık TL verince bu bir swap işlemi oluyor. Şimdi swap hariç net rezerv eksi 60,5 milyar dolardı. Swap hariç net rezervleri son 12 ayda 90 milyar dolar arttırdık. Ve Türkiye’nin rezerv sorununu bu anlamda çözdük. Yani artık bu konu bir endişe kaynağı olmaktan çıktı. Net rezerv swap hariç 30 milyar dolar” ifadelerine yer verdi.

“Kur korumalıdan ülkemizin çıkışını öngörüyoruz. Burada da epey mesafe kat ettik”

Kur korumalı mevduattan çıkmanın hedeflendiğini ifade eden Bakan Şimşek, “Diğer önemli bir konu veya önemli bir hedefimiz; kur korumalı mevduattan çıkış. Devlet şöyle bir taahhütte bulunmuş; vatandaş parasını Türk lirasında tutsun bankalarda ama eğer liradaki değer kaybı bankanın ödediği faizin üzerine çıkarsa o farkı da devlet taahhüt etmiş. Bu önemli bir belirsizlik kaynağı. Önemli bir koşullu yükümlülük olarak karşımıza çıkıyor. Bir de dezenflasyon sürecinden dediğim gibi liralaşma stratejimiz var. Çünkü biz liranın faizini yönetebiliyoruz, belirleyebiliyoruz. Yani hani bir aktarım mekanizması var para politikasında. Onun etkili olabilmesi için lira ağırlıklı bir sistem oluşturmamız lazım. Dolayısıyla kur korumalı mevduattan çıkış bizim için bir hedef. Son bir yılda yaklaşık 98 milyar dolar kur korumalı mevduatta düşüş oldu. Epey mesafe kat ettik. Yani eylül başı itibariyle kur korumalı mevduatın faizi 46 milyar dolara düştü 144 milyar dolardan. Biz piyasaları bozmadan önümüzdeki aylarda peyderpey bu bakiyenin daha da düşeceğini ve kur korumalıdan ülkemizin çıkışını öngörüyoruz. Burada da epey mesafe kat ettik” şeklinde konuştu.

“Geçen sene tedbir almasaydık Türkiye böyle bir bütçe açığını yönetemezdi”

Geçen yıl alınan tedbirler ile harcamaları kontrol altına aldıklarını ifade eden Bakan Şimşek, “Bakın Türk lirasının toplam mevduat içerisindeki payı geçen sene yüzde 32 civarı. Şu anda yüzde 53 civarına çıkmış durumda. Bir yılda muazzam bir başarı var. Yani Türk lirasına vatandaşımızın ve uluslararası aktörlerin güveni arttı. Dolayısıyla bir taraftan cari açıkta azaldı bir taraftan KKM’den çıkıyoruz. Bir taraftan rezerv biriktirdik. Bir taraftan da liraya güveni tekrar tesis ediyoruz. 20 yıllık ortalamalara bakarsanız Türkiye’nin bütçe açığı milli gelire oran olarak yüzde 2,4. Fakat deprem etkisiyle geçen sene EYT etkisiyle tedbir almasaydık bütçe açığı uzun vadeli ortalamanın beş katına çıkıyordu. Ama Türkiye böyle bir bütçe açığını yönetemezdi. Dolayısıyla geçen sene tedbir aldık. Geçen sene harcamaları kontrol altına aldık. Deprem hariç ve arz vergileri arttırmak zorunda kaldık. Ama bunu yapmasaydık enflasyon çok farklı seviyelerde olabilirdi. Çok daha yüksek seviyelerde olabilirdi. Dolayısıyla biz aldığımız tedbirlerle bütçe açığını kontrol ettik” dedi.

“Programı başarılı bir şekilde devam ettirirsek risk puanı 200’ün altına düşecek”

Gelecek yıllarda deprem etkisinin azalması, kamuda disiplin ve tasarruf ve diğer etkenlerle birlikte bütçede düzelmelerin devam edeceğinin altını çizen Bakan Şimşek şöyle devam etti:

“Geçen sene bütçe açığı yüzde 5,27’ydi. Ama bunun üçte ikisi depremle alakalı. Bunun 3,6 puanı depremden kaynaklı. Dolayısıyla deprem etkisi azaldıkça bu sene de deprem etkisi yüksek. İnanıyoruz ki bütçede düzelme devam edecek. Tabii vatandaşımız bizden kamuda disiplin istiyor, tasarruf istiyor. Bu konuda önemli adımlar attık. Şöyle son on yıla bakarsınız. Deprem hariç yüce meclisimizin kabul ettiği bir bütçe var. Bir de gerçekleşen bir bütçe var. Genelde on yılın ortalamasından bahsediyorum. On yıl boyunca deprem etkisi hariç, ortalama yıllık bütçedeki sapma yani başlangıç ödeneğine göre gerçekleşme ortalama 9,1 daha yüksek çıkmış. On yıllık bir ortalama. 2024 yılında tesis ettiğimiz bütçe değişikliğiyle, harcama değişikliği harcama kontrolüyle ayrıca tasarruf tedbirleriyle başlangıç ödeneğine göre sapma ondan önceki yani 2024’ten önceki on yıl ortalamanın onda biri bile değil. Dolayısıyla geçen sene ve bu sene attığımız adımlarla bütçe harcamalarında kontrolü ve sağlamış durumdayız. Ve bunun sayesinde muazzam bir tasarruf var. Ve bu tasarruf miktarı gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1.8i’ine kadar bu sene çıkması öngörülüyor. Türkiye’nin bütün bu çabaları sayesinde, bu program sayesinde risk primi 700 baz puandan 200 baz puana kadar düştü. Biz bu programı başarılı bir şekilde uygulamaya devam edersek belki gelecek sene bu vakitlerde risk primimiz 200 baz puanın altında bir noktada olması muhtemeldir. Bunun sayesinde Türkiye’nin dış borçlanma maliyetleri düştü. Dış borçlanma maliyeti bu hazinenin, devletin yani. Özel sektörün maliyetleri bunun çok üzerinde. Geçen senenin başında hazine borçlanma maliyetleri yüzde 9.75 iken bugün 6.75 civarına kadar düşmüş durumda. 300 baz puan deyip geçmeyin. Yani 250 milyar dolar borcumuz var. Bunu yüzde 9.75 yerine yüzde 6.75’le döndürürseniz muazzam rakamlara tekabül ediyor.”

“Denetim kuruluşları durup dururken not artırmıyor”

Muhalif kesimleri eleştirerek “’Program yok, işe yaramaz’ diyen Bakan Mehmet Şimşek, dünyada bir tek Türkiye’nin kredi derecelendirme puanının arttığına vurgu yaparak şöyle devam etti:

“Bakın geçen senenin ilk beş ayında reel sektör yüz dolar borç ödediğinde dış borç sadece 73 dolar bulabiliyor. Bankacılık sektörü yüz dolar borç ödediğinde 97 dolar bulabiliyordu. Şimdi ise reel sektör ben yüz dolar borç ödediğinde 122 dolar daha ucuza daha düşük maliyetlerle bulabiliyor. Benzer şekilde bankacılık sektörü 100 dolar borç ödediğinde dünyadan 153 dolar alabilir. Dolayısıyla Türkiye’nin dış finansal sorununu çözdük. Risk primini düşürdük. Borçlanma maliyetlerini aşağıya çektik. Ve kredi derecelendirme kuruluşları notumuzu artırıyor. 2024 yılında dünyanın önde gelen üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu tarafından notu arttırılan tek ülke dünyada Türkiye. Şimdi bazı kesimler uzun bir süre ortada bir program yok dediler. Halen diyenler var aslında. Program yok diyorlar. Sonra programın olduğu çıkınca bu program işe yaramaz dediler. Bu programa kaynak gelmez dediler. Dışarıdan bu programa kaynak gelmez dediler. Net rezervler 90 milyar dolardı. 2003-2013 döneminde net rezervimiz 32 milyar dolarmış. On yılda net rezerv 38 milyar dolarmış. Son 12 ayda 90 milyar dolar. Bu defa dediler ki yok dediler tamam rezervler artıyor. Halbuki bu gelen paranın dörtte üçünden fazlası vatandaşımızın uluslararası kuruluşların Türk lirasına olan güveninden kaynaklanıyor. Daha uzun vadeli kaynak ve politikayı tercih ediyor. Denetim kuruluşları durup dururken not artırmıyor. Olmayan bir programda not artırılır mı? Ama hala bazı çevreler ortada program yok diyorlar. Ve bazı derecelendirme kuruluşları iki kademe artırıyor. Biz bu programı devam ettirelim notumuz artmaya devam edecek. Rahmetli Özal döneminde geldim ben ilk işte kredi notu düşürülmüş. 90’lı yılların başında Türkiye’ye bir kredi notu verilmiş. O zaman borcu çok düşük. Türkiye’ye yatırım yapılabilir kredi notu verilmiş. İki yıl sonra yani 1993’te yatırım yapılabilir kredi notunu kaybetmiş. Notumuz düşmüş. Notumuzun tekrar yatırım yapılabilir seviyeye gelmesi 19 yıl almış. 2013’te sağladık.”

“Hain darbe girişimi notumuzu düşürdü, yeniden çıkartmakta kararlıyız”

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası Türkiye’nin puanının “Yatırım yapılabilir” seviyesinin altına düştüğünü, yeniden yatırım yapılabilecek seviyeye çıkartmakta kararlı olduklarını belirten Bakan Şimşek, “Bu defa çok daha hızlı olacak” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sonra hain darbe girişimi sonrası tekrar kredi notumuz yatırım yapılabilir seviyenin altına düştü. Biz tekrar Türkiye’ye yatırım yapılabilir ülke seviyesinin notuna çıkartmakta kararlıyız. Bu defa çok daha hızlı olacak. Öyle görülüyor. Türkiye’nin olduğu en önemli makro ekonomik sorun enflasyondur. Enflasyon yeni bir konu değil ama kolay bir konu da değil. 1970’li yıllarda hükümetler gelmişler. Enflasyonu indireceğiz demişler. İndirememişler. 1980’li enflasyonu düşürememişler. Doksanlı yıllarda her hükümet geldiğinde enflasyonu düşüreceğiz demiş. Enflasyon yüzde yetmiş civarı. 2000’li yılların başında AK Parti hükümetleri döneminde enflasyon tek haneye düşürüldü. Uzun süre orada kaldı. Fakat maalesef son yıllarda tekrar yükseldi. Şimdi tekrar biz enflasyonu tek haneye indirmek istiyoruz. Bu kolay bir süreç değil. 1970’li yıllardan bu yana elli altı ülkede yüzün üzerinde enflasyon şoku yaşanmış. Değişik dönemlerde. Enflasyonu şok öncesine düşürülmesi şok öncesi seviyeye geri getirilmesi ortalama 3,4 yıl alıyor. Bu dünya değeri. Bizim programın ilk yılı geride kaldı. Biz inanıyoruz 2026’nın sonunda kararlı bir şekilde sabırla bu programı uygulayarak enflasyonu tekrar tek haneye düşüreceğiz. Nitekim biz zaten şunu öngördük. Dedik ki programın bu geçiş döneminde enflasyon yükselecek. Mayısta zirveyi bulacak dedik. Mayısta zirveyi bulduk. Mayıstan bu yana enflasyonda 23,5 puanlık düşüş var. Önümüzdeki aylarda bu düşüş devam edecek. Yılı yüzde kırk civarında bir enflasyonla kapatacağız. Gelecek senede yüzde yirminin altına bir enflasyon, bir sonraki sene de yüzde onun altına bir enflasyon.”

“Beceri kazandırması gereken geniş bir nüfus var. Yapay zekâ çağındayız”

Her alanda yapısal dönüşüme dikkat çeken Bakan Şimşek, “Reform gündemine gelince, şimdi makro ekonomide dengeleri düzeltmek için çaba gerekiyor. Para politikası tedbirleri, maliye politikası tedbirleri. Peki diyorlar ya memleketin sorunları, para politikası tedbirleriyle çözülemez. Biz hiçbir zaman memleketin sorunları para politikası tedbirleriyle çözülür demedik, demiyoruz. Sadece maliye politikası tedbirleriyle sorunları çözeriz, onu da demedik. Tam aksine, tabii ki para politikası, maliye politikası, gelirler politikası ama en önemlisi yapısal politikalar. Yani yapısal reform. Yapısal dönüşüm. Çünkü esas kazanımlar burada. Dolayısıyla ülkemizin makro ekonomik dengesizliklerini, sorunlarını çözmek için çok kapsamlı bir problem ortaya koyuyor. Ve bizim programın en büyük bileşeni, en detaylı kısmı en çok sayfa tutan merak edenler için, okumak isteyenler için en büyük kısmı yapısal dönüşüm kısmıdır. Yapısal dönüşümün temel alanları bunlar. Biz insanımıza yatırım yapacağız. Ya sadece öğrenciden bahsetmiyorum. Hayat boyu öğrenmeden bahsediyorum. Şu anda okulda olmayıp da niteliklendirilmesi gereken nitelik yani beceri kazandırması gereken geniş bir nüfus var. Yapay zekâ çağındayız. Hepimizin yeniden belki eğitilmesi gerekir. İleri becerileri kazanmamız gerekiyor. Dolayısıyla bizim en önemli gündemimiz beşeri sermayenin yani insan stokumuzun kalitesinin arttırılması, becerilerinin arttırması. Diğer bir konu yatırım. Şimdi yatırım çekmek için bakın dün Cumhurbaşkanımızın başkanlığından dünyanın önde gelen büyük kuruluşlarda ve şirketlerin temsilcileriyle epey bir mesai yaptık. Bütün dünyaya yatırım çekme yarışında. Yatırım çekmemiz için veya Türkiye’deki yatırımları tutmak bizim müteşebbislerin bizim girişimcilerin başka ülkeler yerine Türkiye’de yatırım yapmasını sağlamamız için ne yapmamız lazım? Yatırım ortamını iyileştirmemiz lazım. Yatırım ortamını iyileştirmek çok kapsamlı bir alan. Hukuk devletini güçlendirmekten başlıyor. Bütün yani birçok unsuru içeriyor. Dolayısıyla yatırım ortamının iyileştirilmesi mesela enflasyon varsa öngörülebilirlik düşüktür. Enflasyonu düşürdüğü zaman yatırım ortamını iyileştirir. Finansmana erişimi iyileştirir. Eminim buradaki girişimcilerimizin çoğunu kafasındaki en önemli sorun finansmana erişimdir” diye konuştu.

“Finansmana erişimi uygun koşullarda sağlamanın yolu enflasyonu kalıcı olarak düşürmek”

2026’da hayata geçirilecek olan karbon vergisine değinen Bakan Şimşek, dijital dönüş, yeşil dönüşümün altını çizerek şöyle konuştu:

“Faturayı başkasına çıkartmadan kalıcı bir şekilde finansmana erişimi uygun koşullarda sağlamanın yolu enflasyonu kalıcı bir şey tek haneye ve düşük tek haneye çekmek. Bunu geçmişte başardık. Tekrar inşallah başaracağız. Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi yani sadece bankalardan yatırım amaçlı imkanlara erişim yetmiyor. Mutlaka sermaye piyasası enstrümanlarını da güçlü bir şekilde devreye almak gerekiyor. Kamu maliyesinde reform. Örneğin harcama disiplini bir reformdur. Şu anda dünyanın en önde gelen iki temel alanı. Yeşil dönüşüm demek Türkiye’de özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye alınması demek. Bu niye önemli? Sadece çevreyle ilgili değil. Bizim mal sattığımız bazı bölgeler örneğin Avrupa Birliği diyor ki ben 2026’dan itibaren belli sektörlere vergi koyacağım diyor. Eğer karbon ayak izi yüksekse. Yani karbon vergisinden bahsediyoruz. İşte Türkiye’nin bütün bu süreçlere hazırlıklı olması için yeşil dönüşümü hızlandırması lazım. Dijital dönüşüm. Her alanda şimdi etkisini gösteriyor. Şimdi esnafımız diyor ki efendim online satış. Bakın satışlar dijitalleşti. Süreçler dijitalleşiyor. Ama her alanda. Sadece tek bir alanda değil. Dolayısıyla bizim mutlaka yeşil ve dijital dönüşüm sağlamamız lazım. Bütün bunların sonucunda ne olacak biliyor musunuz? Türkiye’de verimlilik kalkacak. Rekabet gücü artacak. Büyüme potansiyelimiz artacak. Biz de doğru politikalarla sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlayacağız. Vergi politikaları üzerinden dezenflasyon üzerinden gelir dağılımını bugünkü durumdan çok daha iyileştireceğiz.”

Bakan Şimşek, toplantının ardından Karabük Valiliği ve Kardemir’i ziyaret ederek şehirden ayrılacak.

Kaynak: iha