KAMU ÇALIŞANLARININ İŞ BIRAKMASI ÜZERİNE
Dün itibari ile Milli Eğitim bakanlığı tarafından “İş Bırakma Eylemi” başlıklı bir tebliğ yayınlandı.
Bu metinde özetle, Sendikal hakların anayasamız tarafından korunduğu ve fakat sendikal özgürlüklerin bir sınırı olduğu, bu sınırın aşılması halinde idarenin müdahalede bulunabileceği, bu müdahalenin meşru olacağı, bu meşruiyetin kimi Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarında da sabit olduğu belirtilmiştir. Bunun yanında metinde birçok kez tekerrüre konu olacak kısım, özgürlüklerin sınırının başkalarının özgürlük alanı sınırında bittiği tespitidir. Hülasa iş bırakma eylemi, hususi olarak öğretmenler açısından, Anayasal bir hak olarak 42. maddede düzenlenen “eğitim- öğretime ulaşma hakkı”nı ihlal ettiğinden bahisle eleştirilmektedir.
Metindeki terminolojik bilgiler aslında doğrudur. Anayasamız 51. Maddede Sendikal hakları korurken, 42. Maddede devlete bir görev olarak herkese eğitim öğretim faaliyetlerine ulaştırma ödevi yüklemiştir. Kimse eğitim öğretim hakkından mahrum bırakılamaz. Peki, idare bu anayasal hükmün ağırlığı ve önemini, bir gün iş bırakan öğretmenlere karşı silah olarak kullanırken, çocuk yaşta eğitim öğretime devam etmeyip sanayilerde vb. çalışmak zorunda kalan ilköğretim çağı öğrencileri için gerekli önlemleri almakta da hissetmekte midir? Yoksa Anayasa ilkelerini önemini, devlet gücünün sopasını kullanmaya, haklara müdahaleye meşruiyet kazandırmak için mi kullanmaktadır? Şüphesiz AYM, önüne gelen Bireysel Başvurularda bu detaylara girmektedir. Metinde lehe AYM kararlarından da bahsedilmiştir fakat AYM’nin tersi kararları da mevcuttur. İş bırakan memura verilen cezaların ağırlığı ile sendikanın iş bırakma kararında ki saik arasında ki ilişkiye ve ağırlığa bakan AYM, orantılılık ilkesine göre karar vermektedir.
AYM kararları incelendiğinde, öncelikle AYM’nin işi bırakan memurun bu eylemini, Anayasa 51. Maddenin sınırlanması değil, Anayasa 33. Maddede yer bulan “örgütlenme hakkı” başlığında incelemektedir. Örgütlenme hakkı sert çekirdek hak değildir, müdahale edilebilir. Anayasada sayılan belirli sebeplerle bu hakkın kullanımı devlet tarafından engellenebilir. Nitekim gerek 657 sayılı DMK, gerek yeni çıkan ÖMK, devlete kanunilik ilkesi bakımından bu hakkı tanır. Fakat, müdahalenin haklı olması için, Demokratik toplumun gereklerine uygun olması, meşruu bir amaca yönelik olması ve orantılı olması gerekir. Hadi meşruu bir amaç bakımından da devleti haklı görebiliriz. Çünkü kamu hizmetinin devam etmesi, kesintiye uğramaması gibi bir meşruu amaç öngörülebilir. O halde AYM’nin odak noktası, “orantılılık” olacaktır. Yani iş bırakma eyleminin amacı ve ağırlığı ile devlet müdahalesinin ağırlığı arasında bir terazi koyup hangisinin ağır bastığına bakacaktır. Muhtelif AYM kararları incelendiğinde kimi kararlarda devlet müdahalesinin haklı, kiminde haksız olduğu karara bağlanmıştır. İşte bu farklı sonuçlar yapılan eylemin ağırlığı ve niyeti ile ilgilidir. Eğer sendikal eylemin özü, çalışanların sosyal ve ekonomik hak ve menfaatlerini korumaksa, siyasal, politik vs. bir amaç gütmüyorsa ve eylem süre bakımından suiistimal edilmemiş ve makul sayılabilecekse, AYM yapılan eylemi haklı, bu eyleme yapılan devlet müdahalesini(ceza vs.) haksız bulmaktadır.
Yani şunu söylemek istiyorum; yapılan eylemin tek amacı, enflasyon karşısında eriyen maaşlara refah payı talebidir. Yani sosyal ve ekonomik haklarla ilgili bir taleptir. Ayrıca eylem caydırıcı olmalıdır ki talepler karşılık bulsun. Sosyal medyada atılacak mesajlarla sosyal ve ekonomik kazanımlar elde edilemez.
Sonuç olarak Milli Eğitim Bakanlığı, aba altından sopa göstererek son zamanlarda biraz daha örgütlenmeyi başarmış sendikalara ve üye memurlara bir ihtar çekmiştir. Demek istemiştir ki, “bu uyarımız olsun, yine yaparsanız soruşturma açarız ceza veririz.” Bazı mevzuu hükümlere dayanarak yapabilirler de evet. Fakat Anayasanın üstünlüğüne göre hareket etmemiz gerektiğini, eylemin suiistimal amacı gütmeyen, salt üyelerin hak ve menfaatleri için bir ses duyurma aracı olarak kullanılan durumlarda toleranslı olunması gerektiğini, aksi halde orantısız müdahale oluşacağını, ve idarenin bireylere tazminat ödemek zorunda kalabileceğini belirtir; vatandaşların ve bizatihi memurun, devletin gücünü karşısında değil arkasında görmek istediğini, ve olması gerekenin de bu olduğunu hatırlatmak isterim.
Mehmet Fatih AKSOY
Anadolu Eğitim Sendikası Hukuk Sekreteri