Türkiye’de uzun yıllardır eğitimin dinselleştirilmesi, okullar ve öğrencilere yönelik çeşitli dini faaliyetlerin artmasını beraberinde getirmiştir. Okullarda, öğretme-öğrenme sürecinde kullanılan yöntemler, söylemler ve materyallerin büyük ölçüde dini kural ve referanslara göre düzenlenmesi, okulları eğitim kurumu olmaktan hızla uzaklaştırmaktadır. Bu durumun son örneği Van’da ve Kocaeli’nin Gebze ilçesinde yaşanmıştır.
Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) tarafından Van’da ortaokul öğrencilerine dağıtılan “Filistin Hikâyeleri” adlı kitabın içeriği, çocukların pedagojik gelişimine uygun olmayan unsurlar barındırmaktadır. Kitapta ölüm, şehitlik, patlama ve kefen gibi kavramlar işlenmiş, cihatçı söylemler üzerinden şehitliği yücelten ifadeler kullanılmıştır. Bu tür ideolojik içeriklerin eğitim materyali olarak sunulması, çocukların zihinsel ve duygusal gelişimlerini olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Eğitim materyallerinin hazırlanmasında pedagojik kriterlere uyulması ve çocukların yaşlarına uygun içeriklerin seçilmesi gerekmektedir.
Kocaeli’nin Gebze ilçesinde bulunan bir ortaokulda bir öğretmen öğrencilere “Aylık Namaz Takip Çizelgesi” dağıtmıştır. Böyle bir uygulama devletin bütün inançlar karşısında eşit ve tarafsız olmasını ifade eden laiklik ilkesine temelden aykırıdır. Sınıfta namaz takip çizelgesi dağıtılması öğrencilerin “tek din, tek mezhep” anlayışıyla hareket edilerek inanç ayrımına bakmaksızın belli bir inanç ve mezhebe özgü dini pratiklerin dayatılması anlamına gelmektedir.
Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda, iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları Van’da ve Gebze’de görüldüğü gibi, fiili bir dayatma haline gelmiştir. Bu konuda özellikle eğitim sisteminin dini, hatta Van’da yapıldığı gibi cihat propagandası içeren bir anlayışla yapılması kabul edilemez bir durumdur.
Eğitim kurumlarının temel görevi, öğrencilere bilimsel ve objektif bilgi sunmak, eleştirel düşünme becerilerini geliştirmektir. Ancak bu tür dini içerikli uygulamalar, eğitimin zaten yoğun saldırı altında olan laik ve bilimsel yapısını doğrudan hedef almaktadır.
Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak durumundadır. Laiklik, herhangi bir gruba ya da mezhebe dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanınmamasının, farklı inanç ve dinlerdeki insanlar arasında eşitliğin sağlanmasının temel koşuludur. Devlet, eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurumlara, dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapmamalıdır. Özellikle eğitim sistemi ve okullar, dini kurallar ya da faaliyetlerle değil, evrensel ve bilimsel gerçeklere, toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlenmesi gereken kurumlardır.
Laik bir ülkede devletin, inanç alanına girerek, şu ya da bu biçimde elindeki olanakları kullanıp, devleti belli bir dinin ya da inancın, Türkiye’de olduğu gibi belli bir mezhebin (Sünni-Hanefi) savunucusu ve destekçisi durumuna getirmek yönündeki her türlü girişime son verilmelidir. Van’da ve Gebze’de yaşananlar Anayasa’da belirtilen laiklik ilkesine ve eğitim sisteminin sağlıklı işlemesine temelden aykırı uygulamalar olup, derhal sonlandırılmalıdır. Eğitim politikaları, öğrencilerin itaat eden, biat eden bireyler olarak değil, özgür düşünceye sahip, sorgulayan bireyler olarak yetişmesini hedeflemelidir.
Eğitim-Sen