Bu anlayış sonucu Türkiye’nin hemen her noktasındaki okullarda büyümekte olan hijyen sorunu, bugün bir temizlik krizine dönüşmüştür. Bakanlığın hayata geçirdiği İş Gücü Uyum Programı ile haftanın yalnızca belirli günleri temizlenen okullar, diğer günler kendi haline bırakılmış durumdadır. Bu sebeple, çok vahim bir tablo karşımızda durmaktadır. Okullarda çöpler toplanmamakta, lavabo ve tuvaletler temizlenmemektedir. Bu durum çocuklar arasında hastalıklara daha çabuk yakalanma riskini artırmakta, binlerce çocuğun eğitime erişimini engelleme tehlikesi yaratmaktadır.
Hükümet ve Bakanlık bir halk sağlığı sorununu önümüze koymuşken, “Bütçemiz yok, ödenek ayrılamıyor” denmektedir. Oysa “İtibardan tasarruf olmaz” mantığıyla birçok alandaki harcamalar bu paketin içine dâhil edilmemiştir. İktidarın yaptığı israf, çocukları sağlığından etmekte ve eğitimden geri bırakmakta; emekçi kesimlerin üzerine borç ve yoksulluk olarak dönmektedir.
Tasarruf paketinin açıklanmasının hemen ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın tuvaletlerinin 23 milyon 933 bin TL’ye onarıldığı ortaya çıkmış, cevap olarak bakım ve onarım giderleri tasarruf paketinin dışındadır denmiştir.
Sayıştay raporlarına göre, Cumhurbaşkanlığı’nın yaptığı harcamalar bir önceki yıla göre yüzde 70 artmıştır. Saray’ın günlük harcaması ise 26,2 milyon liraya ulaşmıştır.
Yıllardır kamu idarelerinde yolsuzluk yapıldığı, kamu kaynaklarının yandaş şirketlere, vakıflara ve cemaatlere peşkeş çekildiği herkesçe bilinmektedir. Sayıştay tarafından yapılan denetlemerde 111 kamu idaresi, yardım yaptığı vakıfların isimlerini gizlerken, 258 idare, mali tablolarını kamuoyu ile paylaşmaya gerek dahi görmemiştir.
Bütçe yok denmektedir; fakat devlet sermayeye verilen teşvikler kapsamında vergi gelirlerinden vazgeçmektedir. 2024 yılında sermayedarlar ve patronlara uygulanan vergi muafiyeti ve istisnalar 1,8 trilyon liradır.
Bütçe yok denmektedir; fakat yıllardır iktidarın “kindar ve dindar nesil” yetiştirme hülyasıyla dini eğitime ayırdığı ödenek milyarlarca liraya ulaşmıştır. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün yalnızca 2023 yılında yaptığı harcama, 41 milyar 668 milyon 290 bin liradır. ÇEDES projesine ne kadar kaynak ayrıldığı ise meçhuldür.
Okullarda temizlik sorunu salgın hastalıklar riskini artırırken, eğitim bütçesi AKP projelerine akıtılmaktadır.
Deprem bölgesindeki çocuklara 20 aydır temiz içme suyu verilmezken, öğrenciden kesilen ödenekler sermayeye aktarılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, deprem bölgesindeki özel okullara öğrenci başına teşvik vereceğini açıklamıştır.
Kamuda tasarruf adı altında eğitim ve sağlık hakkı engellenmektedir. Fakat yap-işlet-devret projeleri kapsamında köprülerden karayollarına taahhüt edilen garanti bedelleri adeta bir soyguna dönüşmüştür. Önümüzdeki 3 yıl ödenmesi planlanan bedel 328,7 milyar TL’ye ulaşmıştır. Plansızlığın ve öngörüsüzülüğün faturası çocuklara, eğitim emekçilerine ve vatandaşa kesilmektedir.
2025 yılı bütçesi önümüzdeki günlerde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak. İktidar tarafından, 5 Eylül 2024 tarihinde açıklanan Orta Vadeli Program’da (OVP) belirlenen kıstaslarda bir bütçe hazırlanacağı ilan edilmiştir. Açıklanan OVP ana hatlarıyla İktidar ve çevresindeki sermaye gruplarının sınıfsal ve politik tercihlerini yansıtmaktadır. Açık bir şekilde sermaye iktidarının sınıfsal bir programıdır. Kamu maliyesinde kemer sıkma anlayışını, bu emekçi düşmanı ve toplum karşıtı programı 2027 yılına kadar genişletmektedir. Bütçe hazırlanırken de emekçi düşmanı ve sermaye yanlısı ekonomik programa sadık kalınacağı ilan edilmiştir.
İktidar en başından beri tercihini ayrıcalıklı sınıfların yanında, sermayenin safında yer alarak yapmıştır. Kamusal eğitimden uzaklaşılan her adımda, dar gelirli vatandaş ve çocuklar için sorunlar giderek büyümüştür. Bugün, toplumun ayrıcalıklı kesimleri temizlik ve hijyen sorunlarından etkilenmemektedir. Dolayısıyla varlıklı ve dar gelirli kesimler arasındaki uçurum büyümekte, toplumdaki eşitsizlik hali derinleşmektedir. Hükümet, önümüze koyduğu bu politikayla başta çocukların eğitim hakkı olmak üzere geniş kesimlerin sağlığını riske atmaktadır.
Eğitim Sen olarak okulların her sabah temizlenmesinin, her teneffüs sonrası koridorların paspaslanmasının, lavabo ve tuvaletlerin temizlenmesinin bir ihtiyaç olduğunu ifade ediyoruz. Okulların temizlenmesi için yeterli sayıda personel istihdam edilmesi için yeterli kaynakların olduğu gün gibi ortadadır. Ayrıca bütçenin, hükümetin tercihleri doğrultusunda ayrıldığı gerçeği de önümüzde durmaktadır. Eğitimden tasarruf gelecekten tasarruf demektir. Dolayısıyla, hükümetin ve Bakanlığın bugün bizi karşı karşıya getirdiği durum tam anlamıyla bir geleceksizlik hali teşkil etmektedir.
Okullarda temizlik ve hijyen ihtiyacına insan hakları, toplumsal adalet ve eşitlik temelinde yaklaşılması gerekmektedir. Bir halk sağlığı sorununa dönüşmekte olan temizlik krizinin çözümü için acilen sorumluluk alınmalıdır:
Bakanlığa bağlı 61 bin okulun her biri için yeterli personel bir an önce sağlanmalıdır.
Hükümetin TYP kapsamında 30 bin ek istihdama yönelik açıklamalarına rağmen temizlik görevlileri büyük ölçüde İUP kapsamında çalışmaktadır. Güvencesizlik ve emek sömürüsü anlamına gelen İUP kaldırılmalıdır.
Okullarda temizlikten sorumlu personel, haftanın 5 günü ve yılın 12 ayında görevlendirilmelidir. Bunun yanında kadrolu, güvenceli ve insanca bir ücret kapsamında bir program oluşturulmalıdır.
Eğitim alanında tasarruf uygulamasından derhal vazgeçilmelidir. Eğitimin finansmanı kamusal hizmet çerçevesinde geliştirilmeli ve güçlendirilmeli, nitelikli eğitim için gerekli bütçe sağlanmalıdır.
Eğitim Sen olarak çocukların, öğrencilerin, eğitim ve bilim emekçilerinin haklarını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Kamusal, nitelikli, parasız, laik ve anadilinde eğitim için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Eğitim-Sen