Dün Yugoslavya, Afganistan, Irak’ta; bugün ise Suriye ve dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmalı durum tüm dünya emekçi halklarına ölüm getiriyor. Başta ABD, İngiltere, Rusya olmak üzere emperyalist ülkelerin Ortadoğu’da siyasal islamcı, gerici güçler ve İsrail eliyle halkları ve farklı inanç gruplarını düşmanlaştırma adımları bugün Suriye’de yaşayan halkları yeni bir belirsizliğin içine sürükledi.
Bu dönemde Türkiye, Suriye iç savaşının en ateşli taraftarlarından biri olarak sahne aldı. Büyük Ortadoğu projesinin eş başkanlığının tüm görevlerini, emperyalist ABD ve İsrail’in ihtiyaçları doğrultusunda yerine getirdi. Emek, demokrasi ve barış mücadelesi yürüten güçler ise anti emperyalist savaş karşıtı hareketi inşa edemedi ve bu gidişatı tersine çevirecek enternasyonal bir hat kuramadı. Emperyalizmin kan isteyen dünyasına karşı emekçilerin birlikte hareket etmesi gerekliliği çok daha fazla ortaya çıktı.
Suriye iç savaşının resmi başlangıç tarihi olarak kabul edilen; Mart 2011 yılından bu yana, on üç yıl geçti. Kuzey Afrika ve Ortadoğu merkezli Arap Baharı ve buna bağlı rejim karşıtı hareketlerin sonuncusu olan Suriye sahasında, başta ABD, İsrail, İngiltere ve diğer emperyalist öbeklerin kışkırtma ve müdahalesi sonucunda tahkim edilen gerici silahlı güçlerin, terminolojik olarak belirtilen tüm savaş suçlarını işleyerek, kent ve kasabaları işgal etmesi ile başlayan iç savaş kısa sürede tüm bölgeye yayıldı.
Tüm bu süreç boyunca uluslararası insan hakları kuruluşlarına göre 500.000’i aşkın insan yaşamını kaybetti. Yine bu dönem boyunca, iç savaş sonucu büyük çoğunluğu Türkiye’de olmak üzere 6 milyonu aşkın Suriye vatandaşı mülteci olarak ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Mülteci olarak diğer ülkelere yerleşen milyonlar, ezici çoğunlukla bulundukları coğrafyalarda, güvencesiz, kayıt dışı ve enformel çalışma koşullarına maruz kaldılar ve sermaye çevreleri tarafından ucuz iş gücü olarak kullanıldılar. Göç edenler bir yandan cihatçı güçlerin askeri kaynakları olarak görülürken, diğer yandan göç ettikleri ülkelerde sosyal ve hukuksal haklar bakımından eşit yurttaşlık haklarından yararlanamadıkları gibi, dönem dönem ırkçı saldırılara da maruz kaldılar.
Küresel emperyalizm ve onun silahlı güçleri Suriye’yi işgal etmekle kalmadı, onun insan ve toplum kaynağını da sömürüye tabi tuttu. KESK olarak bizlerin, kurulduğumuz günden bu yana, başta sendikal hak ve özgürlükler olmak üzere, demokrasi, insan hakları, kalıcı barış ve emekçilerin uluslararası dayanışmasına verdiğimiz önemin, yürüttüğümüz mücadelenin gerçekliği ve yakıcılığı Suriye iç savaşında tüm çıplaklığı ile bir kez daha ortaya çıktı.
13 yıllık savaş ve buna bağlı tahribatlar, vekil güçler aracılığıyla tahkim edilen asimetrik silahlı güçlerce en başta kadınlara yöneldi. Sayısız cinayet, tecavüz ve kadını köleleştirmeye varan uygulamalar cihatçı paramiliter güçler tarafından uygulamaya konuldu. Tarihi kentler ve kültürel varlıklar yok edildi.
Suriye iç savaşında konumlanan siyasal islamcı örgütler, komşu ülkelerdeki emek ve demokrasi güçlerine de saldırmaktan çekinmedi. Reyhanlı, Suruç, Ankara Gar Katliamı ve İstanbul’da bir gece kulübüne yapılan saldırılar ve daha birçokları doğrudan bu grupların ilişkide bulunduğu örgütler tarafından gerçekleştirildi ve yüzlerce yurttaşımız bu saldırılarda yaşamını yitirdi. Dönemin AKP iktidarınca “öfkeli çocuklar” nitelemesi ile blokajlanan bu örgütlerin zaman ilerledikçe, halkların yarattığı tüm demokratik değerlere karşı pozisyon aldığı açıkça ortaya çıktı.
8 Aralık tarihi itibariyle İdlib ve Kuzey-Batı Suriye merkezli silahlı örgütlerin Şam’ı ele geçirmeleri sonucunda Baas rejimi kategorik olarak çöktü. Böylece Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından ve emperyalist güçlerin savaşa dahil olduğu 2013-14 aralığından bu yana üçüncü aşamaya gelinmiş oldu.
Baas rejiminin çöküşünden bu yana geçen kısa zamanda uluslararası toplumun endişe ile karşıladığı, insan hakları ihlalleri, yargısız infazlar, tutuklamalar, altyapıları hedef alan bombardımanlar, geçici hükümetin mezhepçi gerici politikalarını bugünden ilan ederek, başta kadın haklarını baskılayacağını deklare etmekten çekinmemesi ve yeni bir göç ve mülteci dalgasının yakın coğrafyada büyük bir risk olarak karşımızda durması, tüm barış güçlerinin enternasyonel bir dayanışma içerisinde bulunma zorunluluğunu tekrar bizlere göstermiştir.
Başta Suriye’de bulunan emperyalist güçlerin ve bölgeye müdahale eden ülkelerin, burada uzun yıllar boyunca meydana gelecek muhtemel istikrarsızlık ve çatışmaların doğuracağı tüm tahribatın sorumlusu olacaklarını tekrar vurguluyoruz. Bizim de içinde olduğumuz uluslararası emek ve demokrasi güçleri, savaşa, şiddete ve insan hakları ihlallerine karşı birleşik bir demokratik direnci daimi olarak sürdürecektir. Uzun yıllardır uluslararası dayanışmamızın bir gereği olarak gerçekleştirdiğimiz “Ortadoğu Barış Konferansımız” yeni yılda Şubat ayında toplanacaktır.
Ülkemiz içerisinde kurulduğumuz günden bu yana dile getirdiğimiz ve alanlarda haykırdığımız tüm demokratik taleplerimizi; yani insan hakları ve özgürlüklerinin istisnasız güvence altına alınması, sınırsız ve sömürüsüz dünya talebi doğrultusunda kadınlara ve çocuklara dönük her türlü baskıya karşı yasal düzenlemelerin alınması, laiklik, doğanın ve kentlerin ekolojik korunumu, halkların kardeşliği, eşit yurttaşlık ve tüm bunları oluşturan demokrasinin tesis edilmesini, Suriye ve yeryüzündeki tüm coğrafyalar için de haykırıyoruz.
Tüm dünyanın emek örgütlerini ülkemiz ve Suriye başta olmak üzere tüm dünyada gerçek demokrasinin, halkların kardeşliğinin ve barışın tesis edilmesi mücadelesine katkı koymaya, çaba göstermeye davet ediyoruz.
Bugün ve gelecekte, ülkemizde, Suriye’de ve tüm dünyada emekçi halklarla dayanışma içerisinde olacağımızı kamuoyuna saygı ile ifade ederiz.
YÜRÜTME KURULU