Akademiye katılan gençlere hitap eden Yalçın, konuşmasının başında eğitim sistemine dair yapılan çeşitli tanımlara yer vererek, “Bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı, teknolojinin hayatın her alanını dönüştürdüğü bu çağda, gençlerimizin kendilerini sürekli geliştirmeleri, nitelikli bireyler olarak topluma katkı sunmaları her zamankinden daha önemli. Bilinçli, sorgulayan ve çözüm üreten bir gençlik, ülkemizin yarınlarının en büyük güvencesidir. Türkiye’nin geleceği gençlerimizin omuzlarında daha da yükselecek. Kendilerini sürekli geliştiren, yeniliklere açık olan, eleştirel düşünebilen ve çözüm üreten bir gençlik, ülkemizin en önemli gücüdür. Bilgi çağının getirdiği fırsatları en iyi şekilde değerlendiren ve kendilerini bu alanda donatan gençlerimiz, gelecekte Türkiye’nin eğitimde ve bilimde öncü ülkelerden biri olmasını sağlayacaklar” dedi.
Türkiye’de, eğitimde ideoloji, değerler eğitimi ve milli irade arasında dikkat çekici bir ilişki örgüsünün bulunduğunu ifade eden Yalçın, “Endoktrinasyonun makbul vatandaşı inşa etme yönü dikkat çekmektedir. Pek çok ülkede eğitim makbul vatandaşını imal etmede önemli bir enstrüman olarak kullanılır. II. Mahmut döneminde zorunlu eğitimle temel eğitimin kitlelere yayılması, tebaanın temel fen ve dini ilimlerde belli bir seviyeye getirilmesi amaçlanmışken daha sonra bu süreç bireylerin biçimlendirilmesi hedeflenerek gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde eğitim sisteminin şekillenmesinde genel olarak ülkenin siyasi atmosferi belirleyici olmuştur. Eğitimde yanlış verilen bir bilgi tolere edilebilir ancak ideolojik işgale maruz kalmış zihinlerdeki deformasyon baki kalır” diye konuştu.
Eğitim, toplumu biçimlendirme, toplumsal dinamikleri güçlendirme ya da çökertmede kullanılan bir araç olduğu kadar; istihbarat faaliyetinin bir türü olarak da karşımıza çıkar diyen Yalçın, “Eğitime yönelik istihbarat ile amaçlanan yöntem, bir milletin geleceğe dönük hedeflerinin anlaşılması ve bu hedefleri başka bir ülkenin kendi milli çıkarları doğrultusunda yönlendirmesidir. Şimdi bu konuyla alakalı bir hatıramı paylaşayım. Eğitim-Bir-Sen olarak Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleşmesi isimli bir rapor yayınladık. MEB müfredata ilişkin topluma bir çağrıda bulundu. Biz de alanında uzman 50 akademisyen ve 300 öğretmenle müfredatı inceledik ve önerilerimizi paylaştık. Daha sonra ABD elçiliğinden arayarak bizden bir randevu istediler. Biz de şaşırdık bizim ABD’yle işimiz yok. Dört kişilik bir heyet geldi. Biz bu raporu merak ediyoruz dediler. Biz de kamuoyuna açıkladığımızda siz de öğrenirsiniz. Daha sonra tekrar gelmek istediler ve biz de gelin dedik. Bizi bir risk olarak görmüş olmaları muhtemel ki daha sonra başka bir ülkenin büyükelçiliğinden görüşmek istediler bizlere cihat kavramı ve evrim teorisine ilişkin göndermelerimizden çok rahatsız olmuşlar. ABD büyükelçiliğinin müfredat raporumuza ilgisi boşuna değil… Neden çünkü eğitimi kendi elinde tutmak için 1949’da Fullbright anlaşmasına imza atmış bir ülke olarak eğitim üzerindeki etkilerinin kırılmasını istemiyorlar. Bizim çalışmalarımızdan rahat olmalarının temel sebebi buydu” şeklinde konuştu.
Cumhuriyet tarihi boyunca, yaşanan dönemin siyasi atmosferine paralel olarak, eğitim anlayışında, hak ve ödev arasında gidiş gelişlerin yaşandığını belirten Yalçın, Milli iradenin güçlendiği zamanlarda ideolojik eğitim zayıflamakta, Milli irade etkisizleştirildiğinde ideolojik eğitim öne çıktığının altını çizdi.
Milletin değer ve yönelişinin dışında bir ideolojiye dayalı olarak kurulan sistemlerde devlet millet çatışmasının yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyen Yalçın, konuşmasını şöyle tamamladı: