Hukuk sisteminin ve yargının iktidar eliyle yönetildiği koşullarda gerek sendikal hak ve özgürlükler gerekse temel insan hakları alanında ciddi gerilemeler yaşanıyor. Evrensel hukuk ilkeleri çiğneniyor ve halkın iradesi ile seçilmiş siyasetçiler, insan hakları savunucuları cezaevine konuluyor. Yargının siyasallaşması sonucu hukukun üstünlüğü yok sayılıyor; muhaliflere yönelik uzun süren ve keyfi yargılamalar gerçekleştiriliyor. AİHM’in veya Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulmuyor. Gazetecilere, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar da artıyor.
İktidarın emek düşmanı politikaları sonucunda, emek sömürüsünün arttığı, güvencesiz istihdamın yaygınlaştığı, çalışanlar arasında ücret eşitsizliğinin derinleştiği koşullarda emekçiler, insan onuruna yaraşır bir ücretten yoksun olarak yoksullukla mücadele ediyor.
İnsan haklarıyla bağdaşmayan ve 8 yılı aşan süredir OHAL KHK’leriyle hukuksuzca ihraç edilen üyelerimizin adalet arayışı sürüyor ve sürecektir.
Kadın yoksulluğu derinleşiyor. Kadına yönelik şiddet hız kesmeden sürüyor, şiddet failleri aflardan, iyi hal indirimlerinden yararlanarak dışarıda gezerken, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan iktidar, 6284 Sayılı Kanun gibi koruyucu düzenlemeleri tartışmaya açıyor.
Çocukların geleceği MESEM ve ÇEDES uygulamaları üzerinden karartılıyor. Çocuk işçiliği devlet eliyle meşrulaştırılıyor.
Öte yandan emperyalist ve siyonist saldırganlık sonucu dünyanın çeşitli yerlerinde savaş ve silahlı çatışmalar devam ediyor. Halklar ve mezhepler arası ayrımcılık bu emperyalist politikalar sonucu toplumsal barışı yok ediyor, onanmaz yaralar açılıyor, insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Araplar, Kürtler, Türkmenler farklı mezhep ve inanç grupları birbirlerine düşman ediliyor. Kadınlar ve çocuklar bu tablonun en acı sonuçlarını yaşıyor. Çoğaltılabilecek bu örnekler sonucunda amasız fakatsız emperyalist saldırgan politikalara karşı çıkan, insan haklarını önceleyen gerçek bir barış ihtiyacının ne kadar acil olduğunu gözler önüne seriyor.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 76. Yılında her türlü hak ihlal ve sömürü son bulmalı. İnsan haklarının dil, din, etnik grup, cinsel yönelim, yasal statü, engellilik vb. bir kısıtlama olmadan herkes tarafından gerçek anlamda kullanılmalı. Çevreye ve doğada bulunan canlılara verilen zarara son verilmeli. Ancak, bu değişimin kendiliğinden olmayacağını en iyi işçiler, emekçiler ve bu alanda mücadele eden sendikalar biliyor.
İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesinin işçilerin ve emekçilerin durumunun geliştirilmesi arasında sıkı bir bağ bulunuyor. İşçi ve emekçilerin haklarını kazanması ise sendikaların mücadelesi ile mümkündür. Kamu emekçilerinin sesi olan konfederasyonumuz KESK’in mücadelesi tam da bu sebeple emek, demokrasi ve barış mücadelesi olduğu kadar bir insan hakları mücadelesidir.
10 Aralık İnsan Hakları Gününde taleplerimiz net:
İnsan onuruna yakışır ücret ve çalışma koşullarının sağlanması, sendikal hak ve özgürlüklerin istisnasız uygulanması.
Kamu hizmetlerinin niteliğini doğrudan etkileyen barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi politika ve uygulamaların köklü bir biçimde değiştirilmesi.
KESK olarak emek, barış ve demokrasi ve insan hakları mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.
KESK Merkez Yürütme Kurulu