Meclis Başkanı Kurtulmuş, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Meclis Başkanlığının 2025 yılı bütçesine ilişkin milletvekillerinin sorularını yanıtladı.

Kaba ve yaralayıcı dil bulunduğunda yazılı soru önergelerinin sahibine iade edildiğini dile getiren Kurtulmuş, bu konuda İçtüzükteki ilgili maddeyi okudu.

Meclis'teki sözleşmeli personelin hiçbirisiyle ilgili dönem sonunda giriş-çıkış işlemi yapılmadığını söyleyen Kurtulmuş, "Bir tane işçiye bile böyle bir şey yapılmamıştır." dedi.

Soru önergelerinin bekletilmeden TBMM Başkanlığınca bakanlıklara gönderildiğini aktaran Kurtulmuş, göreve başlamasından itibaren bu konuda üç kez bakanlıklara yazı yazıldığını bildirdi.

Kurtulmuş, 28. Dönem milletvekillerinin yapabileceği en büyük katkılardan birisinin, yeni anayasa için gayret sarf edilmesi olduğunu vurguladı.

- "Halkın beklentilerini karşılayacak anayasanın yapılması Meclis'in vazifesidir"

Demokratik, katılımcı, kapsayıcı, kuşatıcı, güçler ayrılığı prensibini tahkim etmiş, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle ilgili varsa birtakım eksiklikleri de tamamlayan, yetki ve denetim mekanizmalarının iyi kurulduğu özgürlükçü anayasanın yapılmasının TBMM'nin görevi olduğuna işaret eden Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Meclis Başkanı'nın elinde bir madde bile hazırlanmış anayasa metni yoktur ve ben bugüne kadar sadece sürecin daha sağlıklı yürütülebilmesi için hiçbir yerde, hiçbir şekilde anayasanın maddeleriyle ilgili tartışmanın ya da konuşmanın içerisinde olmadım. Dolayısıyla Meclis Başkanı olarak süreci, şeffaf, açık, hem siyasi partilerin bütün müktesebatları ortaya koyabilmeleri hem sivil toplumun, üniversitelerin, akademik çevrelerin müktesebatı ortaya koyabilmesi için bu süreci yürütmekle kendimi yükümlü hissederim. Buna olumlu katkım olursa da millete karşı vazifemizi yerine getirmiş olduğumuza inanırım. Anayasa konusunda ön yargısız olarak partilerle yaptığımız görüşmelerde de ifade ettik; ön yargısız olarak bu sürecin yürütülmesi, herkes eteğindeki taşları döksün, kim ne söylüyor, ne istiyorsa... Tekraren söylüyorum; anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili tartışmaları gündeme getirmeden ülkenin, devletin, milletin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve kurucu ilkeleri göz önüne alarak Türkiye'nin yeni döneme ilişkin beklentilerini karşılayacak, halkın beklentilerini karşılayacak bir anayasanın yapılması bu Meclis'in hem vazifesidir hem de üzerinde büyük bir ödevdir diye düşünüyorum."

Ön yargılar üzerinden anayasa süreçlerinin yürütülmemesinin en doğru ve sağlıklı yol olduğunu dile getiren Numan Kurtulmuş, "Benim anayasanın üçüncü maddesinin kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir teklifte bulunduğum meselesi tamamen bir çarpıtmadan ibarettir." dedi.

Gazi Üniversitesi Akademik Yıl Açılış töreninde yaptığı konuşmayla ilgili de açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Gazi Üniversitesi'nin açılış töreninde, akademik bir ortamda anayasayla ilgili genel konuları konuştuktan sonra tekraren söylüyorum, hiçbir şekilde madde içerikleri üzerinde konuşmadığım bir konuşmanın en sonunda diyorum ki 'Anayasaların nasıl olduğu, içerisindeki maddelerin ne olduğu kadar önemli iki konuya kadar dikkatinizi çekerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.’

O cümlenin bir iki cümle üstünde de 'İlk dört madde zaten tartışılmazdır Meclis'te', bunu nerede söylüyorum? Meclis'teki Başkanlık Divanındaki arkadaşlarımızla yemek yiyorum, herhalde 7-8 ay evvel dört madde meselesi gündeme geldi, ben de döndüm tek tek Meclis'teki partileri temsil eden Başkanlık Divanı'ndaki arkadaşlarımıza sordum. Başkanlık Divanı'nda bütün partileri temsil eden arkadaşlarımızın tamamına yakını 'Dört maddeyle ilgili en ufak tartışmamız yoktur' dediler. Bu anayasayı parlamentonun yapacağına göre, parlamentonun neredeyse tamamına yakını ilk dört maddeyle ilgili bir tartışmanın içerisinde olmadığına göre, 'Allah aşkına bu dört madde tartışmasını nereden çıkarıyorsunuz?' dedim."

- "En ufak tereddüdümüz yoktur"

Çok kez değiştirilmiş olmasına rağmen 12 Eylül darbe anayasasının ruhunun halen metinlerin içinde bulunduğuna işaret eden Kurtulmuş, bu ruhun metinlerde var olmasından, değiştirilmemesinden rahatsızlık duyduğunu vurguladı.

Numan Kurtulmuş, 18 Eylül 1982 tarihli Danışma Meclisi tutanaklarını okudu.

Darbe anayasasının ruhundan Türkiye'nin kurtulması gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Ne ülkenin bölünmez bütünlüğüyle ne milletin devletiyle birlikte birlik ve beraberlik içerisinde yaşamasında en ufak tereddüdümüz yoktur. Bırakın bir siyasetçi olmayı, rahmetli dedesi yedi cephede savaşmış, vücudunda İstiklal Harbi sırasında iki kurşun yarası olan birisinin, ismini taşıdığım emekli binbaşı Numan Kurtulmuş'un torunu olarak bu tartışmaların içerisinde neredeyse bir 'vatan haini' şeklinde tanımlamaların yapılmasını da asla kabul etmediğimi söylüyorum. Bir siyasetçi olarak her türlü eleştiriyi kabul ederim, herkesin söylediği şeyi dinlerim ama kimsenin kalkıp vatan haini muamelesi yapmasına ne müsaade ederim ne de kimsenin böyle bir hakkı, hududu olamaz. Anayasa meselesinin Türkiye'de gerçekten yeni bir başlangıç olarak görmek, toplumsal talepleri karşılayabilecek, milli birlik ve bütünlüğümüzü sağlayacak imkan olarak görmenin şart olduğunu, böyle bir fırsatın, imkanın önümüzde olduğunu, bu imkanı gerçekleştirmenin de sorumluluğunun 600 milletvekili arkadaşımıza ait olduğunu hatırlatmak isterim."

Partilerin anayasa konusunda çalışmasının olumlu sonuçlar oluşturacağını dile getiren Kurtulmuş, herkesin anayasayla ilgili fikirlerinin olgun ve demokratik ortamda tartışılmasını sağlayacak zeminin oluşmasına katkıda bulunacağını söyledi.

9. Yargı Paketi TBMM Genel Kurulunda 9. Yargı Paketi TBMM Genel Kurulunda

Kurtulmuş, halkın tamamına yakınının Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle probleminin bulunmadığını ifade etti.

Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada yaşanan gelişmelerin TBMM'ye yüklediği önemli sorumluluklar olduğuna işaret eden Kurtulmuş, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketi'nin (TUSAŞ) Kahramankazan yerleşkesine yönelik saldırının, zamanlaması ve mekan seçimi itibarıyla Türkiye'nin, yeni bir dönemin başlangıcında, Cumhuriyet'in ikinci asrında yeniden terör sarmalının içerisine girmesi için planlandığını belirtti. Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Bu terör karşısında hem milletimiz birlik beraberlik içerisinde bütünleşmiş hem de gerekli tepkiyi ortaya koymuştur. Özellikle siyonizmin arz-ı mevud planlarının adım adım gerçekleştirilmeye çalışıldığı, bunun sonuçlarının da alınmaya başlandığı bu dönemde, Türk milleti olarak hep beraber güçlü bir şekilde birlik beraberlik tablosunu ortaya koymak zorundayız. Terörün olmadığı, terörün tamamıyla Türkiye'nin gündeminden kalktığı bir Türkiye'yi kurmak da TBMM'nin vazifesidir. Bunun için siyasi farklılıklarımızı bir tarafa bırakarak, bu konudaki ortak zemini tahkim etmek mecburiyetindeyiz."

-"Türkiye Cumhuriyeti'ni çok daha kuvvetli bir noktaya hep beraber taşıyacağız"

Meclis Başkanı Kurtulmuş, terörün ortadan kalkması için önemli bir görevin de siyasi partilerin üzerine düştüğünü vurgulayarak, "Dünyanın hiçbir yerinde bir eli sandıkta bir eli silahta siyaset olmaz." dedi.

Siyasi partilerin tamamının terörle arasına mesafe koyması; Türkiye'nin birliğine, bütünlüğüne ve milletin geleceğine kast eden terör örgütlerine, onların arkasındaki siyasi zihniyete karşı da ortak bir zeminde buluşulması gerektiğini dile getiren Kurtulmuş, ülkelerin terör örgütlerine destek vererek nasıl siyasi dizaynlar yaptıklarını bildiklerini belirtti. Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Bizim, bu oyunu çevirmemiz, tersine döndürmemiz ve kendi içimizde birliği bütünlüğü sağlamamız gerekir. Bunun yolu da Türkiye'de etnik mezhebi, siyasi, felsefi ve yaşam tarzı bakımından bütün farklılıkları bir tarafa bırakmak ve aynı milletin fertleri olduğumuz, aynı medeniyetin, aynı coğrafyanın insanları olduğumuz bilinciyle Türkiye Cumhuriyeti'ne sıkı sıkıya sarılmamızdır.

Terör örgütlerinin sırtını sıvazlayanlar, terörü bir dış politika kartı haline getirenler esasında bu memlekette ve birçok çevre ülkede iki fay hattı üzerinden hareket etmeyi kendileri için bir siyasi hedef olarak görüyorlar. Bunlardan birincisi, etnik farklılıklar üzerinden ayrışmaların sağlanması, ikincisi ise mezhep farklılıkları üzerinden ayrışmaların ortaya konulmasıdır. Her kim mezhep ya da etnik farklılıklar üzerinden ayrışmayı ortaya koyuyorsa, hiç şüphesiz emperyalizmin ekmeğine yağ sürüyor demektir. Bu bakış açısı içerisinde gerçekten önümüzdeki hassas dönemde, milli birlik ve beraberliğimizi daha da pekiştirmek için farklılıklarımızı zenginlik aracı olarak görecek ve inşallah Türkiye Cumhuriyeti'ni ikinci asrında çok daha kuvvetli bir noktaya hep beraber taşıyacağız."