Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu kabul edilmesinin üzerinden 101 yıl geçti. Kanunla, ağırlıklı olarak medreselerde verilen dinsel eğitim ve dinsel olmayan eğitim ayrımı kaldırılmıştır. Kanun ile medrese ve mektep ayrımına son verilerek eğitim kurumlarının tek çatı altında toplanırken, laik eğitime uygun, ilk ve ortaöğretim programları oluşturulmuştur.

Geçtiğimiz yıllar içinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na aykırı uygulamalar birer birer hayata geçirilmiştir. İlk olarak medrese sisteminde benzer şekilde 4+4+4 kademeli eğitim sistemine geçilirken, son yıllarda dini içerikli derslerin sayısı belirgin şekilde arttırılmıştır. Laik eğitime aykırı şekilde tek tipleştirme hedefiyle uygulanan zorunlu ve seçmeli din derslerinin yanı sıra, ÇEDES ve benzeri projeler ile okullarda dinsel eğitim uygulamaları hızla yaygınlaştırılmıştır.

Genç AR-GE Programı: Geleceği Keşfet, Yeniliği Şekillendir Genç AR-GE Programı: Geleceği Keşfet, Yeniliği Şekillendir

Türkiye’de uzun yıllardır eğitim sistemi ve günlük yaşam alanlarımız, siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Özellikle eğitim alanında yaşanan bu dönüşüm, laiklik ilkesine karşı ciddi bir tehdittir. Laik eğitimin ortadan kaldırılmasına yönelik adımlar, sadece eğitim alanında değil, toplumsal yaşamın her alanında derin izler bırakmaktadır. Bu bağlamda, laik eğitim ve laik yaşam mücadelesi, sadece bir eğitim politikası mücadelesi değil, aynı zamanda toplumsal barışın, demokrasi ve insan haklarının korunması mücadelesidir.

Laiklik, devletin dini inançlardan bağımsız olmasını ve tüm inançlara eşit mesafede durmasını ifade eden temel bir ilkedir. Bu ilke, bireylerin dini inançlarını özgürce yaşamasını güvence altına alırken, aynı zamanda dinin devlet işlerine müdahale etmesini engeller. Türkiye gibi farklı dini ve mezhepsel kimliklerin bir arada yaşadığı toplumlarda laiklik, toplumsal barışın en önemli güvencelerinden birisidir.

Laiklik ilkesi, bireylerin inanç özgürlüğünü korumanın yanı sıra, devletin tüm yurttaşlarına eşit mesafede durmasını sağlar. Laik bir devlet, herhangi bir dini veya mezhepsel grubu diğerine üstün kılmamakla yükümlüdür. Bu anlamda, laiklik sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda eşitlikçi bir toplumsal düzenin ilkesidir. Ancak Türkiye’de laik yaşama yönelik tehditler giderek artmaktadır.

Laik yaşama yönelik birincil tehdit, devletin dini referanslar üzerinden eğitimi ve toplumu şekillendirme çabasıdır. Özellikle son yıllarda iktidarın, “tek din tek mezhep” anlayışı üzerinden toplumsal yaşamı düzenlemeye çalışması, laik yaşam ilkesine yönelik ciddi bir tehlikedir. Kamusal alanda dini sembollerin ve ritüellerin artması, farklı inançlara mensup bireylerin kendilerini dışlanmış hissetmesine neden olmaktadır. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirirken, laik yaşamın temeli olan eşit yurttaşlık ilkesini zayıflatmaktadır.

Bir diğer tehdit ise, dini vakıf ve cemaatlerin kamusal alandaki etkisinin artmasıdır. Eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi alanlarda dini kuruluşların etkinliğinin artması, laik yaşam anlayışını ciddi anlamda aşındırmıştır. Bu tür uygulamalar, devletin tarafsızlığını yitirmesine ve belli bir inanç sisteminin dayatılmasına zemin hazırlamaktadır. Özellikle eğitim kurumlarında dini vakıf ve cemaatlerin etkisi, genç nesillerin bilimsel ve eleştirel düşünme yetilerini zayıflatmakta, toplumsal yaşamda farklı kimlikler arasındaki uyumu bozacak sonuçlar doğurmaktadır.

LAİK EĞİTİM VE LAİK YAŞAM MÜCADELESİ GÜÇLENDİRİLMELİDİR 

Laik eğitim ve laik yaşam mücadelesi, Türkiye’de demokrasinin, insan haklarının ve toplumsal barışın korunması açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu mücadele, sadece bir eğitim mücadelesi değil, aynı zamanda bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması mücadelesidir.

İktidarın eğitim sistemi üzerindeki baskıcı ve dayatmacı politikalarına karşı emek ve demokrasi güçlerinin yıllardır verdiği mücadele, aynı zamanda toplumsal yaşamın her alanında eşitlik ve adalet taleplerini de içermektedir. Laik eğitim, bireylerin özgür düşünebilmesini, farklı inanç ve görüşlerle barış içinde bir arada yaşayabilmesini sağlayan en önemli unsurdur. Bu bağlamda, laik eğitim ve laik yaşam mücadelesi, toplumsal barışın, demokrasinin ve insan haklarının korunması için verilmesi gereken en önemli mücadelelerden biridir. Bu mücadele, sadece eğitim alanında değil, toplumsal yaşamın her alanında sürdürülmeli, iktidarın baskıcı politikalarına karşı güçlü bir direnç gösterilmelidir.

Laik eğitimin ve laik yaşamın savunulması ve güçlendirilmesi, toplumun her kesimi için hayati öneme sahiptir. Laik eğitim ve laik yaşam mücadelesi sadece bugünün değil, geleceğin Türkiye’sinin şekillenmesinde de önemli bir rol oynayacaktır.

Eğitim Sen olarak, laik eğitim ve laik yaşam mücadelesini toplumsal barış, eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle birleştirilerek güçlendirmek için bütün gücümüzle mücadele edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.
Eğitim-Sen