Bugün eğitim emekçileri mücadelesinin onurlu sayfalarından biri olan 15 Şubat 1969 TÖS ün büyük eğitimci yürüyüşünün yıldönümünde bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bundan 56 yıl önce Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) öncülüğünde 10 binlerce eğitim ve bilim emekçisi insanca bir yaşam, demokratik bir eğitim sistemi ve daha adil bir toplum için sesini yükseltti. Bu yürüyüş, yalnızca öğretmenlerin hak mücadelesi değil, aynı zamanda emekçilerin dayanışmasının ve örgütlü gücünün de unutulmaz bir göstergesiydi. Bugün bizler o gün alanları dolduran öğretmenlerin mirasını devralan eğitim ve bilim emekçileri olarak, mücadele bayrağını daha da yukarıya taşımakla yükümlüyüz. Çünkü aradan geçen bunca yıla rağmen, eğitimin piyasalaştırılması, öğretmenlerin güvencesizleştirilmesi ve eğitim ve bilim emekçilerinin baskı altına alınmasına gibi sorunlar devam etmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın son dönemde sendikal faaliyetlere yönelik saldırıları, sendikal hak ve özgürlükleri açıkça ihlal eden boyutlara ulaşmış durumdadır. Bu durumun son örneği 13 Ocak iş bırakma eylemi sonrasında okullara gönderilen ve iş bırakma eylemine katılan eğitim emekçilerine tebliğ edilmeye başlanan tehdit ve gözdağı içerikli metin olmuştur.
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), 13 Ocak’taki iş bırakma eylemimize katılan eğitim emekçilerine yönelik hukuksuz bir uygulamaya girişmiştir. MEB tarafından okullara gönderilen yazı, sendikal haklarımızı açıkça hedef almakta, eğitim ve bilim emekçilerini sindirme ve baskı altına almaya çalışmaktadır.
Anayasal ve yasal haklarımızı yok sayarak açıkça suç işleyen MEB’i bir kez daha uyarıyoruz. Dünden bugüne verdiğimiz mücadeleyle kazandığımız sendikal haklarımızdan ve örgütlenme özgürlüğümüzden asla vazgeçmeyeceğiz.
MEB’in açıklamasında, sendikal haklarımızın anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altında olduğu belirtilirken, iş bırakma eylemimizin “öğrencilerin eğitim hakkını engellediği” gibi asılsız bir iddiayla suçlanmamız dikkat çekidir. Bizler 13 Ocak’ta insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli iş ve nitelikli eğitim için üretimden gelen gücümüzü kullanarak demokratik hakkımızı kullandık ve kullanmaya devam edeceğiz.
MEB ve siyasi iktidar şunu çok iyi bilmelidir: Sendikal haklarımız, uluslararası sözleşmeler ve anayasa ile güvence altındadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ve Anayasamızın 90. maddesi sendikal haklarımızı açıkça tanımakta ve güvence altına almaktadır.
Türkiye’nin taraf olduğu bu sözleşmelere göre kamu emekçilerinin iş bırakma hakkı vardır ve bu hakkı engellemek hukuksuzdur. MEB’in sendikal hakları kullanmak isteyen eğitim emekçilerine yönelik açık açık tehdit içeren yazısı ve disiplin süreçleri, bu madde kapsamında açıkça suç teşkil etmektedir. İş bırakma eylemlerine katılan eğitim emekçilerinin cezalandırılması veya hukuki yaptırım tehdidiyle sendikal faaliyetlerden caydırılmaya çalışılması, sendikal hak ve özgürlüklere açıkça müdahale anlamına gelmektedir.
Yıllardır düşük ücretlerle, güvencesiz çalıştırma politikalarıyla, eğitimdeki yaşanan dincileştirme ve piyasalaştırma uygulamalarına karşı mücadele eden EĞİTİM SEN’liler olarak MEB’in bu sorunları çözmek yerine, bizleri haklı ve meşru bir sendikal eylem üzerinden tehdit etmesi kabul edilemez.
Öğrencilerin eğitim hakkını engelleyen eğitim emekçileri değil, bizzat MEB’in kendisidir. Öğrencileri MESEM uygulamalarıyla ucuz iş gücü haline getirenler, devlet okullarına kaynak ayırmayıp eğitim yerine özel okulları teşvik edenler, öğretmen açığını kapatmak yerine düşük ücretli, güvencesiz ücretli öğretmen istihdamını sürdürenler, tasarruf adı altında okulları temizlik personelinden yoksun bırakanlar, mülakatla öğretmen alarak liyakati yok edenler “asıl eğitim öğretim hakkını engelleme” suçunu işlemektedir.
Yüz yılı aşkın bir süredir devam eden, fiili meşru mücadele anlayışıyla hareket eden eğitim emekçilerinin sendikal haklarını savunma mücadelesi, aynı zamanda demokratik hakların korunması mücadelesidir. MEB’in baskıcı politikalarına karşı, eğitim emekçileri mücadele ve dayanışmasını güçlendirecek, bütün baskı ve tehditlere rağmen sendikal hak ve özgürlüklerini savunmaya devam edecektir. Günümüzde yalnızca eğitim emekçileri değil, Antep’te, Ankara’da, İzmir’de, İstanbul’da ve ülkenin birçok yerinde işçi direnişleri de valilik yasakları, grev yasakları, gözaltılar ve baskılarla karşı karşıya kalmaktadır. Emekçilerin hak mücadelesini sindirme çabaları, yalnızca eğitim alanıyla sınırlı kalmayıp, tüm çalışma alanlarında örgütlenmeyi ve dayanışmayı hedef almaktadır. Ancak tarih bize göstermektedir ki baskılar karşısında geri adım atmayan, örgütlü mücadeleyi büyüten emekçiler eninde sonunda kazanacaktır. Hiçbir tehdit bizleri geçmişte bedeller ödeyerek kazandığımız sendikal haklar ve özgürlüklerimizden vazgeçiremez. Baskılara, tehditlere boyun eğmeyecek, mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz.
Dün TÖS’lüler olarak nasıl haklarımız için yürüdüysek, bugün de her türlü baskıya, sömürüye, gericiliğe ve piyasalaştırmaya karşı dayanışmamızı büyütmekten ve mücadeleden geri durmayacağız. Çünkü bizler biliyoruz ki örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!
YAŞASIN EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİNİN MÜCADELESİ!
Basın açıklamasını izlemek için tıklayınız.
Eğitim-Sen