Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2025 yılı için duyurduğu 15 bin öğretmen ataması, atama bekleyen yüz binlerce öğretmen için hem umut hem de hayal kırıklığı yarattı. MEB’in resmi verilerine göre 65 bin öğretmen açığı, 90 bin ücretli öğretmenin görev yaptığı bir yerde ihtiyacın onda biri kadar yapılacak sayısının yetersizliği bir yana, branş dağılımındaki dengesizlik hem mezun sayılarıyla hem de eğitim kurumlarımızdaki öğretmen açığıyla örtüşmemektedir. İhtiyaç kadar atama yapmayan bakanlık ücretli öğretmenlik üzerinden binlerce öğretmenin emeğini sömürmeye devam edeceğini göstermektedir. Eğitimin bilimsel, laik ve kamusal bir niteliğe sahip olması gerektiğini savunan bizler açısından, bu kontenjan dağılımı pedagojik değil, ideolojik önceliklerin ürünüdür. Atama bekleyen öğretmenlerin uzun süredir beklediği bu atama, ne yazık ki birçok branş için adeta bir “kırıntı” niteliğinde kalmıştır. Peki, MEB’in bu dağılımı ne kadar adil ve ne kadar ihtiyaç odaklı?
MEB’in 18 Nisan 2025’te açıkladığı branş dağılımına göre, 15 bin atamanın büyük bir kısmı sadece birkaç branşa yoğunlaşmış durumda. İlk beş branşın kontenjanları şöyle:
Sınıf Öğretmenliği: 4.378, Özel Eğitim Öğretmenliği: 3.087, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: 1.802, Okul Öncesi Öğretmenliği: 1.321, İngilizce Öğretmenliği: 757
Bu beş branş, toplam kontenjanın yaklaşık %70’ini (10.588) kapsıyor. Geri kalan 4.492 kontenjan ise 101 farklı branşa dağıtılmış. Bu dağılım, ilk bakışta belirli alanlardaki öğretmen ihtiyacını karşılamaya yönelik gibi görünse de detaylı bir analizde ciddi adaletsizlikleri ortaya koyuyor. Örneğin, matematik, fen bilimleri, sosyal bilgiler gibi temel branşlar ya da teknoloji ve tasarım, bilişim teknolojileri gibi çağın gerektirdiği alanlar, adeta yok sayılmış.
Branş dağılımındaki bu dengesizlik, sadece atama bekleyen öğretmenleri değil, eğitim sisteminin geleceğini de etkiliyor. Teknoloji çağında, fen, teknoloji, mühendislik, matematik, bilişim gibi alanlarda yeterli öğretmen atanmaması, Türkiye’nin yenilikçi ve uluslararası ölçekte bir eğitim sistemi kurma hedefiyle bağdaşmıyor. Aynı şekilde, sosyal bilgiler, tarih veya edebiyat gibi toplumsal bilinç ve kültürel birikim oluşturan branşlara düşük kontenjan ayrılması, öğrencilerin çok yönlü gelişimini sekteye uğratabilir. MEB’in “her branş eşit önemdedir” söylemi, bu dağılımla çelişiyor; zira bazı branşlar açıkça “daha eşit” görünüyor
15 bin atama, Türkiye’nin öğretmen açığını kapatmak için zaten yetersiz. Üstelik bu atamaların %50’sinin KPSS puanı, %50’sinin mülakat puanıyla belirlenmesi, hak ve adalet tartışmalarını sürdürmektedir. Mülakatların subjektifliği, geçmişte verilen düşük mülakat puanlarıyla atama hakları gasp edilen binlerce mülakat mağduru öğretmenin mağduriyeti giderilmeden yapılacak bu atamada tartışmalar devem edecektir.
MEB’in eleştiri ve önerilerimize kulak vermesi ve daha adil bir atama politikası geliştirmesi şarttır.
MEB, öğretmen açığı verilerini şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşmalı ve kontenjanların bu verilere dayandığını kanıtlamalıdır.
Tüm branşlara adil kontenjan ayrılmalı; özellikle fen bilimleri, matematik, kültür ve sanat gibi kritik alanlara daha fazla kontenjan ayrılmalıdır.
15 bin atama, hem yüz binlerce atama bekleyen öğretmen için hem okullardaki öğretmen açığı açısından yetersiz ve kabul edilemezdir. Bu sayı, gerçek öğretmen açığı gözetilerek arttırılmalıdır.
Objektif ve adil bir atama süreci için yapılacak bu atamada sadece KPSS puanı esas alınmalıdır.
Eğitim Sen olarak bir kez daha vurguluyoruz: Öğretmen atama sayıları ve kontenjanları belirlenirken öğretmen açıkları başta olmak üzere, bilimsel ölçütler, toplumsal gereksinimler ve pedagojik ilkeler esas alınmalıdır. Eğitim sisteminin hedefi, itaatkâr bireyler değil; düşünen, sorgulayan, eşitlik ve özgürlük değerlerine sahip bireyler yetiştirmek olmalıdır. Bu hedefe ulaşmak için öğretmen istihdamı nitelikli, yeterli ve eşitlikçi bir anlayışla planlanmalıdır.
AKADEMİ İÇİN AYRILAN KONTENJAN TARTIŞMALARI VE İDDİALAR AYDINLATILMALIDIR!
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak öğretmenlerin Akademiye Geçiş Sınavı sonuçları beklenmeden bazı adaylara önceden kontenjan ayrıldığı yönündeki iddialar, eğitim kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık yaratmış ve sendikamıza çok sayıda başvuru ulaşmıştır.
Sınav süreçlerinde eşitlik, liyakat ve şeffaflık ilkeleri esastır. Bu ilkeler yalnızca anayasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda kamusal hizmetlerde adaletin ve toplumsal güvenin sağlanmasının temel koşuludur. Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan “kanun önünde eşitlik” ilkesi ile 70. maddede belirtilen “her yurttaşın kamu hizmetine girme hakkına sahip olduğu” hükmü, kamuya personel alımlarında tarafsız ve objektif sistemlerin işletilmesini zorunlu kılmaktadır.
Eğitim Sen olarak; eğitim sisteminde liyakat, eşitlik ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin çiğnenmesine yönelik her türlü uygulamanın karşısında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz. Konu ile ilgili olarak sendikamızca gerekli inceleme ve araştırmalar yapılmakta olup, iddiaların somutlaşması halinde, ilgili hukuki süreçleri işleteceğimizin bilinmesini isteriz.
Eğitim emekçilerinin emeğini, mesleki haklarını savunmak ve geleceklerine ilişkin uygulamalarda onların talepleri doğrultusunda müdahil olmak bizler için yalnızca bir sendikal görev değil, aynı zamanda tarihsel bir sorumluluktur. Bu çerçevede, sendikamıza iletilen talepler doğrultusunda ilgili sürecin yakından takip edileceğini ve yaşanan gelişmelerden endişe duyan eğitim emekçilerinin haklarının korunması için gereken tüm adımların atılacağını kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Eğitim-Sen