Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 29/5/2024 tarihinde, Burhan Yaz (3) (B. No: 2021/7919) başvurusunda Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. |
Olaylar
Ağır ceza mahkemesi, yürütülen yargılama kapsamında başvurucu hakkında konutu terk etmeme adli kontrol tedbirine karar vermiş, bu tedbir yargılamaya ilişkin duruşmanın son celsesine kadar devam etmiştir. Son celsede başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, bu karar istinaf ve temyiz aşamalarının ardından kesinleşmiştir. Başvurucu, kesinleşen hapis cezasına ilişkin Cumhuriyet başsavcılığı tarafından düzenlenen müddetnameye bazı hususlarda hata olduğu gerekçesiyle itiraz etmiş, ayrıca hakkında uygulanan konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinde geçen sürenin hapis cezasından mahsup edilmesini talep etmiştir. İnfaz hâkimliği başvurucunun talebini reddetmiş, başvurucunun bu ret kararına itirazı da kesin olarak reddedilmiştir. Başvurucu bu kararı müteakip bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurucu ilerleyen süreçte infaz hâkimliğine sunduğu dilekçeyle cezasının hatalı hesaplandığını belirterek hakkında düzenlenen mahsup işleminin düzeltilmesini talep etmiştir. İnfaz hâkimliği başvurucunun mahsup talebinin kabulüne karar vermiş, başvurucunun cezasında hata bulunduğu yönündeki itirazını ise reddetmiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet başsavcılığı başvurucu hakkında tekrar müddetname düzenlemiş, söz konusu bu müddetnamede başvurucu hakkında konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin uygulandığı doksan günlük sürenin yarısı olan kırk beş günlük süre mahsup edilmiştir.
İddialar
Başvurucu, konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinde geçen sürenin mahkûmiyet hükmündeki süreden mahsup edilmesine ilişkin talebin reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; koşullu salıverilme için ceza infaz kurumunda geçen sürenin üçte iki yerine dörtte üç olarak hesaplanması nedeniyle de suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
7331 sayılı Kanun'la 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinde yapılan değişiklikle konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri altında geçen her iki günün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınması düzenlenmiştir. Somut olayda anılan kanun değişikliği doğrultusunda başvurucu hakkında uygulanan konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinde geçen doksan günlük sürenin yarısı olan kırk beş günlük süre mahkûmiyetten mahsup edilmiş, başvurucu ise adli kontrolde geçen sürenin tamamının mahsup edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi bir kararında (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020) konutu terk etmeme tedbirinin niteliği, uygulanış şekli ve özellikleri itibarıyla hareket serbestîsi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak seyahat özgürlüğüne göre oldukça ileri bir boyutta olduğu, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varmıştır. Anılan karardan hareketle, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını sınırlayan bu tedbir altında geçen sürelerin mahsup edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Ancak bu mahsup gerekliliği, söz konusu tedbir altında geçen sürelerin tamamının mahsup edilmesi olarak anlaşılmamalıdır. Söz konusu tedbirin kişi üzerindeki etkileri ve niteliği dikkate alınarak farklı mahsup oranı belirlenebilir.
Konutu terk etmeme tedbirinin tutuklamaya göre temel hak ve özgürlükler üzerinde daha hafif bir etki oluşturduğu kabul edilmelidir. Zira konutta kesintisiz olarak bulunmak zorunlu olsa da kişilerin konutta yaşayan ya da konuta gelen diğer kişilerle sosyal hayatını devam ettirmesinde veya her türlü bireysel ya da kitlesel iletişim araçlarını kullanmasında bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca kimi durumlarda kişilerin izinli sayılarak konutunu terk etmesine imkân verilebilmektedir.
Konutu terk etmeme tedbirinin tutuklama tedbirine göre temel hak ve özgürlükler üzerinde daha hafif bir etki oluşturduğu gözetildiğinde mahsup edilecek sürenin belirlenmesinde adli kontrol tedbirinde geçen iki günün bir gün olarak sayılmasının ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun 7242 sayılı Kanun ile koşullu salıverilme oranının dörtte üçten üçte ikiye düşürüldüğünü, bu Kanun'un lehe bir düzenleme getirmesi nedeniyle kendisine tatbik edilmesi gerektiğini, buna rağmen hukuka aykırı bir şekilde müddetnamede koşullu salıverilme tarihinin dörtte üçlük oran dikkate alınarak düzenlendiğini ileri sürerek suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiasını ayrıca incelemiştir.
Bu inceleme neticesinde 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan süreli hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezalarının ne kadarını ceza infaz kurumunda çektikten sonra koşullu salıverilme imkânından yararlanacakları hususunun anılan Kanun'da doğrudan düzenlenmediği; bu konuda 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrasına atıf yapıldığı, 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinde ise bu oranın dörtte üç olarak belirlendiği görülmüştür. Bu hükümlere göre 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçlardan süreli hapis cezasına mahkûm olanlara uygulanacak oranın dörtte üç olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Bununla birlikte 2020 yılında 7242 sayılı Kanun'la koşullu salıverilmeye ilişkin bu kurallarda birtakım değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu değişiklikler sonucunda 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrasındaki oran üçte iki olarak değiştirilmiş ise de 3713 sayılı Kanun'a eklenen "Ancak, süreli hapis cezaları bakımından düzenlenen koşullu salıverilme oranı, dörtte üç olarak uygulanır." şeklindeki cümle ve 5275 sayılı Kanun'a eklenen "Koşullu salıverilme oranı üçte ikiden fazla olan suçlar bakımından ise tabi oldukları koşullu salıverilme oranı uygulanır.” şeklindeki cümle nedeniyle 3713 sayılı Kanun kapsamında süreli hapis cezasına mahkûm edilen kişilere uygulanacak koşullu salıverilme oranında bir değişiklik meydana gelmediği anlaşılmıştır. Bu kişiler yönünden 7242 sayılı Kanun'dan önce de sonra da koşullu salıverilme oranı dörtte üçtür. Diğer bir deyişle bu kişileri de kapsayan lehe bir kanun yürürlükte olmamıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.