Projenin okul öncesi eğitim kurumları, ilkokul, ortaokul, lise ve özel okullardaki öğrencilere yönelik olarak hayata geçirilerek yetim ve ihtiyaç sahibi çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanmasını hedeflenmektedir.
“Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var-İyilikte Yarışan Sınıflar” projesi ilk bakışta dayanışma ve iyilik kavramlarını öne çıkarıyor gibi görünse de eğitim politikaları ve pedagojik ilkeler açısından ciddi sorunlar barındırmaktadır. Bu tür projeler kamusal eğitimin temel ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi, çocuk hakları ve pedagojik etik açısından önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Şöyle ki, proje ile çocukları ve velileri bir nevi hayırseverlik yarışına sokarak, kamusal eğitimin asli sorumluluğunu göz ardı eden bir anlayışı yaygınlaştırmaktadır. Devletin, sosyal politikalarla çözüme kavuşturması gereken bir sorunun, “gönüllülük” adı altında velilere ve öğrencilere devredilmesi doğru değildir.
Proje metninde yer alan “Toplanan bağış miktarı ilgili çocuğun adına açılan banka hesabına aktarılacaktır” ifadesi, ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Bu hesap kim tarafından açılacak? Süreç kim tarafından denetlenecek? Toplanan paraların gerçekten ihtiyacı olan çocuğa ulaştığının garantisi var mı? Çocukların kişisel bilgilerinin paylaşılması, gizlilik ihlaline yol açmaz mı? MEB’in öncelikli olarak bu sorulara yanıt vermesi gerekmektedir. Öğretmenlerin, velilerin ve çocukların güvenini suiistimal etmeye açık böylesi bir uygulama, kamu kaynaklarıyla çözülebilecek bir sorunun yanlış yöntemlerle ele alınması anlamına gelmektedir.
İlkokul düzeyindeki öğrenciler, henüz soyut kavramları tam olarak anlayabilecek yaşta değildir. “Yetim kardeşin var, ona yardım etmelisin” gibi bir söylem, çocuklar arasında suçluluk duygusu yaratabilir, sosyal ve ekonomik ayrışmalara yol açabilir. Pedagoji bilimi, eğitimde duygusal yük yaratmadan, sorumluluk bilincini yaşa uygun yöntemlerle kazandırmayı savunur. Bu proje, çocukları farkında olmadan bir sponsor gibi konumlandırmakta, yardım etme sorumluluğunu onların omuzlarına yüklemektedir.
Eğitim, bireylerin hayırseverlik yoluyla değil, kamusal kaynaklarla eşit ve adil bir şekilde finanse edilmesi gereken bir haktır. Yetim veya maddi desteğe ihtiyacı olan çocukların eğitim giderleri, öğrenci velilerinin ya da öğretmenlerin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Anayasamızın 42. maddesi, eğitim hakkının devlet güvencesinde olduğunu açıkça belirtmektedir. Dolayısıyla burada asıl sorumluluk devletindir.
Bu tür projeler genellikle dini cemaat ve tarikatların uzantısı olarak kurulan STK’larla yürütülmekte ve eğitimin dinselleştirilmesine hizmet eden bir arka plan taşımaktadır. “Yetim kardeş” vurgusu, bir hayır anlayışını çocuklara aşılamak için kullanılmakta ve eğitim sistemine dini veya ideolojik bir bakış açısı yerleştirmeye çalışmaktadır. Eğitimin laik, bilimsel ve kamusal bir anlayışla yürütülmesi gerekirken, bu tür projelerin dini referanslarla “hayırseverlik” ekseninde eğitim sistemine entegre edilmesi kabul edilemez.
Eğitim Sosyal Yardımlaşma Değil, Kamusal Hizmettir!
Yetim veya dezavantajlı çocukların eğitim hakkı, sınıflarda kumbara dolaştırarak değil, kamusal sosyal politikalarla güvence altına alınmalıdır. Devletin ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın görevi, tüm çocukların eşit şartlarda eğitim alması için tedbirler almak, onların eğitimi için gerekli kaynakları sağlamak ve çocukları yardım nesnesi haline getirmemektir.
Eğitim Sen olarak, eğitim sisteminin bu tür “hayırseverlik projeleriyle” değil, kamusal, bilimsel ve laik politikalarla yönetilmesini savunuyoruz. Çocuklarımızı duygusal yük altına sokan, yardımseverliği rekabet unsuru haline getiren ve eğitimde eşitsizliği normalleştiren bu tür uygulamaları hem insani hem de pedagojik gerekçelerle doğru bulmuyoruz. Yetim ve dezavantajlı çocuklar için çözüm, bireysel bağışlar değil, kamusal eğitim politikalarının güçlendirilmesi ve sosyal devlet anlayışının hayata geçirilmesidir.
Eğitim-Sen