Anayasa Mahkemesi 9/5/2024 tarihinde E.2023/200 numaralı dosyada, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 538 sayılı Kanun’un 114. maddesiyle değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 3494 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinde yer alan “...evlat edinenle evlatlık...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir. |
İtiraz Konusu Kural
İtiraz konusu kuralın da yer aldığı düzenlemede, bazı hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufların bağışlama gibi kabul edileceği belirtilerek evlat edinen ve evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarrufların bu kapsamda olduğu hükme bağlanmıştır. Söz konusu düzenlemede yer alan “...evlat edinenle evlatlık...” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
Başvuru Gerekçesi
Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla evlatlık ve evlat edinen arasında yapılan ivazlı tasarrufların kesin olarak bağışlama gibi kabul edildiği, bu hususta taraflara iddia ve savunmada bulunma, ispat yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı tanınmadığı, bu durumun mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün ölçüsüz bir şekilde sınırlanmasına neden olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi, itiraz konusu kuralla aynı içerikte olup farklı hısımlık ilişkilerini düzenleyen bazı ibarelerin iptal taleplerine ilişkin daha önce verdiği kararlarda mülkiyet hakkı ile hak arama özgürlüğüne sınırlama getirildiğini tespit etmiştir. Mahkeme, söz konusu kararlarda mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün sınırlanabilir bir hak olduğunu ifade etmiş ancak sınırlamanın kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerektiğini vurgulamıştır (AYM, E.2018/9, K.2018/84, 11/7/2018; E.2021/52, K.2021/97, 16/12/2021; E.2021/9, K.2022/4, 26/1/2022).
Anılan kararlarda hısımlık ilişkilerinin mahiyeti, kapsam ve sonuçları itibarıyla ibarelerin belirli ve öngörülebilir olduğu belirtilmiş, ibarelerin yer aldığı kuralın borçlunun alacaklılarından mal kaçırmasını ve alacağın tahsiline yönelik çabaların sonuçsuz kalmasını önlemeyi amaçladığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda ilgili ibarelerin yer aldığı kuralın meşru bir amacının bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Söz konusu kararlarda ölçülülük ilkesi yönünden yapılan değerlendirmede ise ilgili ibarelerin yer aldığı kuralda borçlunun bazı yakın hısımları ile yaptığı ivazlı tasarrufların başka hiçbir şarta tabi olmaksızın bağışlama olduğu kabul edilirken bu hususun aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan bir olgu olarak düzenlendiği belirtilmiştir. Ayrıca tasarruf konusu malın değerinin tam olarak veya fazlasıyla ödenmesi, tasarruf işleminin borçlunun alacaklılarının da menfaatine olması, alacaklıların tasarruf işlemi dolayısıyla zarar görmemesi, alacaklıların alacağı tahsil ve cebri icra imkânlarının zorlaştırılmamış hatta kolaylaştırılmış olması gibi hâllerin dahi bu sonucu değiştiremeyeceği görülmüş; taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı tanınmadığı anlaşılmıştır. Daha önce yapılan bu değerlendirmeler gözönünde bulundurulduğunda itiraz konusu kural bakımından da Anayasa Mahkemesinin anılan kararlarından ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.